Akıl Emniyeti

Arapça'da lügat olarak "hayvanı bağlamak ve tutmak" gibi mânâlara gelen akıl, insanı zararlı fiillerden alıkoymak ve imsâk mânâsına gelir. Istılâhî olarak "bilmek, anlamak, şuurlu olmak" gibi mânâlar ifade eder. İnsanın zarûrî ve nazarî bütün ilimleri, akıl vasıtasıyla kavradığı inkâr edilemez. Dikkat edilirse günümüzde akıl, "beyin" denilen organın bir fonksiyonu gibi mütâlaa edilmektedir. Halbuki İslâm ulemâsı aklı: "Kalpte bulunan, hak ve bâtılı ayırt etmede vâsıta olan nurdur" şeklinde tarif etmişlerdir. Bu tarif temelde, şu âyet-i kerimeye dayanır:



"Andolsun ki, biz cin ve ins'ten bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, bununla idrak edemezler. Gözleri vardır, bunlarla göremezler. Kulakları vardır, bunlarla işitemezler. Onlar dört ayaklı hayvan gibidir, hatta daha sapıktırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir." (7/A'râf, 179).



Bu âyet-i kerimede geçen yefkahûne bihâ ibaresi, kalple alâkalıdır. Yefkahûne, ince idrâk ve keskin kavrayış mânâsına gelir. "Fıkıh" kelimesi de aynı mânâdadır.  Kâfirlerin ve müşriklerin kalplerinin bulunduğu, fakat bununla idrak edemediklerini esas alan İslâm ulemâsı "akıl, kalpte bulunan bir nurdur" tarifini esas almıştır. İnsanın mükellef olması, aklî melekelerinin sıhhatli olmasıyla yakından alâkalıdır. Kur'ân-ı Kerim'de: "Ey iman edenler... İçki, kumar, (tapmaya muhsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, muradınıza eresiniz" (5/Mâide, 90) buyurulmuştur. İmam Gazzâlî: "Hadd-i Şürb (içki cezâsı) insanların aklî melekelerini muhâfaza içindir. İlâhî teklife muhâtap olan akıl, ancak bununla muhâfaza edilebilir" (Gazzâlî, el-Mustasfa min İlmu'I-Usûl, Beyrut,1937, c. I, s. 287 vd.) hükmünü zikreder. Kumar'ın, tapmaya mahsus dikili taşların (Brahman'ın heykeli vs. gibi) ve fal oklarının da, insanın aklî melekelerini tahrip ettiği bilinmektedir. Çünkü bunlarla şeytanın kalbe vesvese verdiği, haber-i sâdık'la sabittir. Âyet-i kerimede bunların tamamı, şeytana has ameller olarak nitelendirilmektedir. Akıl, kalpte bulunan bir nur olduğuna göre, şeytan bu vâsıtalarla aklı perdelemeyi esas alıyor, demektir.



Sihir, kehânet, ilm-i remil ve bunun gibi fiillerin haram kılınması da, akıl emniyetiyle yakından alâlakalıdır. Bu noktada biraz kehânet üzerinde durmakta fayda vardır. Kehânet, kâinatın geleceğine âit haber vermek ve esrârı (gizli sırları) bazı vâsıtalarla bildiğini iddia etmektir. İdeolojik sistemlerin tamamı, gâibten haber verme, geleceğe hükmetme ve istatistiklere dayanarak gizli sırlan çözmeye çok önem verirler. Son yıllarda "Mâsum imam ve her sırra vâkıf mahfuz şeyh" teorileri de, ümmet arasında yayılma temâyülü göstermektedir. Bütün bunlar "akıl emniyetine" vurulan darbelerdir. Ayrıca filozofların ve ideologların "aklı putlaştırdığı" gerçeğini dikkate alarak, sırf onlara muhâlefet niyetiyle, aklın fonksiyonlarını iptal eden mü'minlere de rastlanmaktadır. Unutmayalım ki "ifrat" ve "tefrit"; akıl emniyetine vurulmuş en büyük kelepçedir. Unutmayalım ki, akıl zarûrî bir vâsıtadır. Ancak yeterli değildir; vahye daima muhtaçtır.[222]