1) Alkolün Sindirim Sistemine Etkisi:

Alkolün zararlı etkisi ağızdan başlar. Normalde ağzımızda özel canlı bir ortam vardır (flora). Bu ortam, mikropların yaşamasını âzamî derecede zorlaştırır. İşte alkol bu florayı bozduğundan diş etlerinin kolayca mikroplanıp kronik iltihaplanmasına sebep olur. Bu yüzden alkol alışkanlığı olanlarda dişler çabuk çürür.



Ağızdan sonra, yutak ve yemek borusu gelmektedir. Bu iki organ birbirinin devamıdır. Çok zor görevler görür; çok duyarlı bir iç zarı vardır (mukoza). İşte, alkol, bu iki organın da iç yüzlerini tahriş eder, dayanıksız hale getirir. Bu organların kanserlerinde alkol, kesinlikle sorumlu tutulmaktadır. Nitekim  özellikle 1980 yılından itibaren ağır alkollü içkilerle mücâdelede kanser merkezleri çok ciddi adımlar atmıştır.



Alkolün midede devamlı gastrit yaptığı bilinmektedir. Yemek borusu ve yutak kanserlerinde olduğu gibi, kesinlik kazanmamakla birlikte, mide kanserine de alkolün yardımcı olacağı kanaati hâkimdir. Alkol, çok ince kimyasal işlemlerin yapıldığı 12 parmak bağırsağına en ağır etkileri yapar; onun salgı düzenini, kimyasal duyarlığını bozar. Alkol, sindirim olayının merkezi sayılan bu organı bozarken safra salgısını da altüst eder. Bütün alkoliklerin 12 parmak bağırsağı ve safra kesesi hastadır. En azından düzensiz çalışmakta ve safradır. Bu hal şiddetli gaz şeklinde, her alkoliğin kulağını çekmektedir.



Bu düzensizlik, tüm bağırsakları etkilediğinden, devamlı alkol kullananlarda sindirim sisteminin düzen ve kompüter âhengi bozulmuştur. Normal vücut, sindirim sistemine verdiği özel tâlimatla kendine yararlı olanı sindirdiği halde; devamlı alkol alanlarda bu kontrol kalkmış ve sindirim kontrolsüz yürür hale gelmiştir. Alkolün zahirî bir faydası gibi görülen şişmanlatması, bu kontrolsüz sindirimden doğar. Halk arasında çok isâbetli bir tanımla bu şişmanlığa kof şişmanlık denir. Gerçekte öyledir. Zira, bu bilinçsiz sindirim, hücre arasında yağ depo etmekten öte geçemez; hatta bu yağ birikimi bazen kalp kaslarına da yansır. Kalp yağlanarak, tehlikeli problemlere yol açar. Şüphesiz alkolün en vahim etkisi karaciğer üzerinedir. Karaciğer her alkol molekülünü zehir kabul eden hassas bir laboratuvardır. Alkolün karaciğer üzerine etkisi iki yönlüdür: 1- Karciğer hücreleri alkolü tahrip etmek için bu göreve bağımlı kalıp diğer görevlerini ihmal eder. 2- Karaciğerin birbirinden hassas kimyasal işlemleri, alkolün kontrolsüz müdâhalesiyle bozulur. Bu yüzden karaciğer bir işlemi defalarca yapmak zorunda kalarak, ileri derecede yorulur.



Bu etkiler, karaciğerde çok olumsuz sonuçlar meydana getirir. Bunların en meşhuru alkol sirozudur. Siroz, karaciğer tahribinin tam oluş belgesidir. Ancak alkol alanlar, “ben siroz olmuyorum” diye teselli bulmamalıdır. Daha tehlikelisi, alkolün karaciğerin görevlerini tek tek aksatıp yok etmesidir. Bunlardan ilki, kan yapımı için gereken maddelerin karaciğer tarafından yapılamaması ve bu görevin ileri derecede aksamasıdır. Bu yüzden bütün alkol kullananlar kansızdır. Yüz damarlarının genişlemiş olması sebebiyle yüzleri kanlı görülse de kemil iliği haraptır. Yine karaciğerde alkol alanlarda yeterince korunma maddesi yapılamaz. Bu yüzden alkol kullananlarda, hastalıklara karşı genel bir dayanıksızlık vardır. Alkol bazen hızlı karaciğer iflâsları oluşturur ki, bu durumda alkol alan kimse, karaciğer komasında ölür. Karaciğerle ilgili hiçbir olay yoktur ki, alkolden zararlı etki görmesin.