İçkinin Zararları:

Rabbimiz yeryüzünde bizim faydalanmamız için bir yığın helâl rızık yaratmışken, insanın kendine zararlı bir şeyi yiyecek veya içecek olarak seçmesi, ondan zevk alması akıl dışı bir olaydır. Ne yazık ki, Allah’a kulluk etmeyi hayatlarından çıkaranlar için ne içki yasağının, ne de diğer yasak ve emirlerin bir anlamı vardır. Bunlar canlarının istediğini yapmaya çalışırlar. Hoşlandıklarını yaparlar da yeryüzünü ifsâd ederler (bozarlar), azgınlaşır, haddi aşarlar, zâlim ve müstekbir olurlar. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirirler.



Hamr içmekle, önce insanın aklı, doğal işlevini kaybeder.



Akılla beraber din konusundaki duyarlılık da gider.



Sarhoşların nesilleri de içki içmenin zararını görürler.



İçki içmekle işlenen cinâyetlerin, verilen zararların, batan ocakların, yitirilen şereflerin sayısı belli değildir.



O yüzden Peygamberimiz; “İçki bütün kötülüklerin anasıdır” (Nesâî, Eşribe 44) buyurmuştur.



Kur’ân-ı Kerim nâzil olmaya başladığı devirde Araplar arasında içki çok yaygın bir gelenekti, âdetâ hayatın bir parçasıydı; tıpkı günümüzde bazı toplumlarda gördüğümüz gibi. Kur’an, yeni müslüman olan bu insanlara içkiyi birden bire yasaklamadı. Aşamalı olarak onların içkiyi terketmelerini sağladı. Bu konuda gelen ilk âyet, üzümlerden rızık ve içecek elde etmeyi hatırlatıyordu (16/Nahl, 67). İkinci gelen âyet, içki hakkında soru soranlara, ‘onun zararının faydasından çok olduğunu’ haber veriyordu (2/Bakara, 219). Bazı sahâbeler bu âyetle içkinin haram kılınacağını anlamış ve içkiyi terketmişlerdi. Üçüncü âyet, içkiliyken namaz kılınmamasını söylüyordu (4/Nisâ, 43). Son gelen âyet ise içkiyi temamen yasaklıyordu:



“Ey iman edenler, hamr, kumar, dikili taşlar (putlar) ve şans için kullanılan fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan hamr ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah’ı zikretmekten ve namazı kılmaktan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz, değil mi?” (5/Mâide, 90-91)



Görüldüğü gibi Rabbimiz ‘hamr’ kullanmayı şeytanın pisliklerinden saymaktadır. Şeytan içki ve kumarla insanlar arasına kavga sokar, onları Allah’a ibâdetten uzaklaştırır. Bugün aynen  bu şekilde olmuyor mu? Içki ve kumarla uğraşanların durumu Kur’an’ın anlattığı gibi değil mi? Hepsi de şeytanın emrine girmiş birer zavallı değiller mi?



İnsan, alışkanlıklarından kolay kolay ayrılamaz. O yüzden onlara sunulacak emir ve yasaklar, onların uygulayabileceği şekilde olmalıdır. İnsanı tanıyan Rabbimiz, içki gibi bir konuda aşamalı bir metod uygulamıştır.



İslâm, içki yasağını bir iman meselesi olarak ele alıyor. Nitekim son gelen âyette, ‘hamr’ ve kumarın şeytanın pisliği olduğu özellikle vurgulanıyor ve soruluyor: ‘Artık vazgeçtiniz, değil mi?’ Eğer Allah’a ve O’nun Rasûlüne iman ediyorsanız, eğer Allah’ın azâbından korkup, affını umuyorsanız, eğer şeytanı düşman biliyorsanız, bu pis işi bırakın!



“Allah’a ve Ahiret gününe iman eden hamr içmesin, Allah’a ve Ahiret gününe iman eden içki içilen sofraya oturmasın.”, “Hamr içenin kalbinden iman nuru çıkar.”, “Üç kişi cennete giremez: Deyyus (karısını kıskanmayan), erkekleşen kadın ve içki düşkünü.” (Kütüb-ü Sitte, 8/169) buyuran Peygamberimiz işin önemini ortaya koyuyor. İslâm mü’minlerin duygusal olarak da içkiden nefret etmelerini tavsiye ediyor. Mü’min, hayatına hiç bir şekilde içkiyi ve kumarı sokmamalıdır. Birkaç defa bu yasakları çiğneyen kişi, bunları terketmekte çok zorlanır. Alışkanlık haline getirdiği zaman ise, iş tehlikeli bir noktaya ulaşır.



İçkiyi kesin bir şekilde yasaklayan âyetin sonunda Allah (c.c.) mü’minlere yumuşak bir şekilde soruyor: “Artık (içki içmekten) vazgeçtiniz, değil mi?” Bu ifâde tarzı, şüphesiz kalplere etki eden, duygulandıran, yaptıkları yanlıştan insanları alıkoyacak tatlı bir yöntemdir. Bunu duyan o günün mü’minleri içkiyi derhal bıraktılar. Bu günümüzün içkicilerine de ibret olmalı.[222] 



Aklın sıhhatli düşünme ve muhâkeme yeteneğini gideren, sarhoşluk denilen hale sebep olan içeceklere “hamr” denilir. Kur’an’da geçen “hamr” kelimesinin, fakîhlerin çoğu aklı gideren bütün içkileri kapsamına aldığını söylemişlerdir. Hanefîler “hamr”ı şöyle izah etmişlerdir: “Köpüklenip kuvvetlenen yaş üzüm suyu.” Yalnızca bu tür içkilerin ismi hamr'dır. Bunun dışındaki sarhoşluk veren içkiler hamr kelimesinin şumûlüne girmez. Bu tür içkiler, sarhoşluk verdiği için hamr'a kıyasla haramdır Fakîhlerin çoğunluğu (cumhûr-ı ulemâ) ise, sarhoşluk veren bütün içeceklerin azının da çoğunun da haram olduğunu ve hamr kelimesinin kapsamına dâhil olduğunu söylemişlerdir (Sahih-i Müslim, Terceme ve Şerh, A. Davudoğlu, IX/247, vd.).



İçki içmek İslâm'da yasak olduğu gibi, Hıristiyanlık ve Yahûdilikte de, önceki şeriatlerde de bu konuda bazı yasaklar getirilmiştir. Yahûdilerin kutsal kitabı Tevrat'ta şu cümleler dikkati çeker: "Ve Rab Hârun’a söyleyip dedi: Sen ve seninle beraber oğulların, toplanma çadırına girdiğiniz zaman, ölmeyesiniz diye şarap ve içki içmeyin, nesillerinizce ebedî kanun olarak, tâ ki, kutsalla, bayağı şeyi ve murdarla temiz olanı birbirinden ayırdedesiniz" (Tevrat, Levililer, Bab, 10, Cümle 8-11)



İncil'de bu konuda şöyle denir: "Onlar yemek yerlerken, İsa ekmek aldı, şükran duâsı edip parçaladı ve tâbîlerine verdi ve dedi ki: ‘Alın, yiyin, bu benim bedenimdir. Ve bir kâse şarap alıp şükretti ve onlara vererek dedi ki, bundan içiniz. Çünkü bu benim kanım, günahların bağışlanması için birçokları uğrunda dökülen ahdin kanıdır. Fakat ben size derim: Babamın melekûtunda sizinle taze olarak onu içeceğim o güne kadar, ben asmanın bu ürününden artık içmeyeceğim." (İncil, Matta, bab, 26, Cümle 26-29, Yuhanna, Cümle 30 vd.).



Eski Türklerin İslâm'dan önce Şamanizm'e bağlı oldukları bilinmektedir. Bu dinde genellikle sevinçli zamanlarda ve kutsama törenlerinde Kımız vb. çeşitli içkilerin içildiği bilinmektedir (Mehmet Aydın-Osman Cilacı, Dinler Tarihi, Konya 1980, s. 97 vd.).



İslâm'dan önce ve İslâm'ın ilk devirlerinde, câhiliye Arapları içki içer ve bunu hayatın bir parçası gibi görürlerdi. İslâm beş şeyin korunmasına büyük önem vermiştir. Bunlar: Akıl, sağlık, mal, ırz ve dindir. İçki içen kimse bu beş unsuru da koruyamaz duruma düşer. Amerika'da içki aleyhtarlarının kurduğu bir teşkilat yeryüzünde ilk defa içkiyi kimin yasakladığını araştırır. İlk yasağın Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından ortaya konulduğu anlaşılınca O'nun hâtırasına New York'ta "Muhammed Çeşmesi” adını verdikleri bir âbide yaptırırlar (Yeşilay Dergisi, sayı 441, Ağustos 1970). (Peygamberimizin içkiyi Allah’ın emriyle kesin bir şekilde yasakladığı doğrudur; ama bunu yasaklayan Allah, çok eski şeriatlerde de yasaklamıştır; eğer Tevrat ve İncil tahrif edilmemiş olsaydı, bu yasak, net bir şekilde görülecekti. Şimdiki Kutsal Kitaplarda bile bunu bulmak mümkündür.)



Kur'an-ı Kerîm'de içki yasağı tedrîc prensibine göre gelmiştir. Mekke'de inen ilk ayette yasak hükmü yer almaz.



"Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden içki yapıyor ve ayrıca güzel rızık ediniyorsunuz, bunda aklı eren bir kavim için elbet bir ibret vardır" (16/Nahl, 67).



Bundan sonra Hz. Ömer bir gün Resulullah (s.a.s.)'a gelerek şöyle dedi: "Ya Resulullah! Şarap, malı helâk edici ve aklı giderici olduğu malumunuzdur. Yüce Allah'tan, şarabın hükmünü bize açıklamasını iste. Hz. Peygamber; "Ey Allah'ım, şarap hakkında bize açıklayıcı beyanını bildir" diye dua edince şu âyet indi: "Sana içkiyi ve kumarı sorarlar, de ki. "Onlarda hem büyük günah hem de insanlar için bazı faydalar vardır. Ancak günahları faydalarından daha büyüktür" (2/Bakara, 219). Bu âyet inince, bazı sahabîler "büyük günah" diye içkiyi bırakmış bazıları ise "insanlara faydası da var" diyerek içmeye devam etmişlerdir.



Bir gün Abdurrahman b. Avf bir ziyafet vermiş, ashâb-ı kirâmdan bazıları da bu ziyafette hazır bulunmuştu. Yemekte içki de içmişlerdi. Akşam namazının vakti girince, içlerinden birisi imam olmuş ve namaz kıldırırken "kâfirûn" sûresini yanlış okumuştu. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ya Rabbi bize içki konusundaki beyanında ziyade yap" diye dua etmiş ve daha sonra şu âyet inmiştir: "Ey iman edenler, siz sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın" (4/Nisâ, 43). Bu sûrette içki yalnız namaz vakitlerinde olmak üzere yasaklanmıştır. Artık onu içenler yatsı namazından sonra içiyorlar, sarhoşlukları geçtikten sonra sabah namazını kılıyorlardı.



Yine bir gün Utbe bin Mâlik (r.a.) bir evlenme ziyafeti vermişti. Sa'd b. Ebî Vakkas da oradaydı. Deve eti yediler, içki içtiler, sarhoş olunca da asalet iddiasına kalkıştılar. Sa'd bu konuda kavmini öven ve Ensar'ı hicveden bir şiir okudu. Ensar'dan birisi buna kızarak, sofradaki bir deve kemiği ile Sa'd'ı yaraladı. Sa'd da durumu Resulullah (s.a.s)'a şikâyette bulundu. Bunun üzerine bu konuda kesin içki yasağı bildiren ayetler indi: "Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın amelinden bir murdardır. Bunlardan kaçınınız ki, felaha eresiniz. Şeytan içki ve kumarla aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazı kılmaktan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?" (5/Mâide, 90-91)



Hz. Peygamberin çeşitli hadisleri bu konuda uygulama esaslarını gösterir: "Her sarhoşluk veren şey hamrdır/şaraptır ve her sarhoşluk veren şey haramdır. Bir kimse şarabı dünyada içer de ona devam üzere iken tevbe etmeden ölürse âhirette kevser şarabını içemez" (Müslim, Eşribe, 73). "Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır." (el-Askalânî, Bulûğu'l Merâm, Terc. A. Davudoğlu, lV, 61 vd.). Hz. Peygamber'e ilaç için şarap yapmanın hükmü sorulunca; "Şüphesiz şarap deva (ilâç) değil aksine derttir" (el-Askalânî, a.g.e, IV, 61). "Ümmetimden birtakım kimseler, çeşitli adlar koyarak içki içeceklerdir" (el-Askalânî, a.g.e, IV, 61).



İçkinin yasak oluşu icmâ-ı ümmetle sâbittir. İslâm fakihleri bu konuda görüş birliği içindedirler. Ancak müctehidler arasında bazı içki çeşitleri üzerinde ihtilaf vardı. Hz. Ömer bu konudaki şüpheleri kaldırmak için, Allah elçisinin minberinden "aklı perdeleyen her şey içkidir" sözüyle özlü bir tarif yapmıştır. Buna göre insana aklını kaybettiren ve onu iyi ile kötüyü, hayırla şerri ayıramaz duruma getiren herşey içki sayılır. Sıvı veya katı olması sonucu değiştirmez. Afyon, eroin ve benzeri bütün uyuşturucular aynı niteliktedir. Çünkü bunları kullanan kişilerde aklın fonksiyonları değişir; uzağı yakın, yakını uzak görür; olağan şeylerden ayrılarak, olmayan ve olmayacak şeyleri hayal etmeye ve rüyalar denizinde yüzmeye başlar. Bazı uyuşturucular da vücûdu durgunlaştırır, sinirleri uyuşturur, ruhsal çöküntülere yol açar, ahlâkı düşürür, iradeyi zayıflatır ve ferdi topluma faydasız hâle getirir. İşte İslâm dini, fert ve toplum için faydalı olan şeyleri emrederken, zararlı olanları da yasaklamıştır. İslâm'ın yasakları tıb tarafından incelendiğinde, bunların fert ve toplum yararına olduğu görülür. Nitekim, içki ve domuz eti gibi yasaklar ilmin ve tıbbın süzgecinden geçirilmiş, nice maddî ve mânevi zararları uzmanlarca açıklanmıştır (bk. Yusuf el-Kardâvî, el-Helâl ve'l-Harâm fi'l-İslâm, Terc. Mustafa Varlı, Ankara 1970, s. 50-53, 75-88).



İslâm, içkinin içilmesini yasakladığı gibi, müslümanlar arasında ticaretini de yasaklamıştır: "Peygamber (s.a.s) içki konusunda on kişiyi lânetlemiştir: Sıkan, kendisi için sıkılan, içen, taşıyan, kendisi için taşınan, içiren, satan, parasını yiyen, satın alan ve kendisi için satın alınan..." (Tirmizî, Büyû', 59; İbn Mâce, Eşribe, 6).



Mâide suresindeki kesin içki yasağı bildiren ayet geldikten sonra Allah Resulu uygulama ile ilgili olmak üzere şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah içkiyi haram kılmıştır. Bu âyeti haber alıp da yanında içki bulunan kimse, ondan içmesin ve satmasın..." (Müslim, Müsâkât, 67; bk. Buhârı, Megâzî, 51; Büyû, 105, 112; Müslim, Büyû, 93; Fer', 8; İbn Mâce, Ticârât, 11; Ahmed b. Hanbel, II, 213, 362, 512, III, 217, 324, 326, 340; İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîri İbn Kesîr, Beyrut (t.y), I, 544-547).[222]