1) Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman

Rabbimiz Allah Teâlâ, nasıl beyan etmiş ve razı olmuş ise, önderimiz Rasulullah (s.a.s.), nasıl izah etmiş ve bildir­miş ise, o şekilde katıksız iman etmek, muvahhid mü’minin baş kulluk vazifesidir… İmanına, hiçbir bid’at ve hurafe karıştırmadan, şirk ve küfrün zerresini kondurma­dan iman etmek gerek…



İman, bütün tağutları ve tağutî değerleri reddedip, Al­lah’a ve Allah’ın iman edilmesini beyan buyurduğu şeylere hiçbir tereddüd, şek ve şübhe duymadan inanmaktır… İk­rah-ı mülci olmadığı müddetçe imanından hiçbir taviz ver­meyen, hatta ikrah-ı mülci altında iken bile sabrı tercih edip sarsılmayan muvahhid mü’min, kâmil bir mü’min ve kâmil  bir insandır… imanından taviz vereceğine, canını vermeyi tercih eden muttaki mü’min, temsil etmiş olduğu hak dâ­vâsı olan “İslâm Dâvâsı”nda Allah’ın izni ve yardımı ile başarılı olur… Bu olgun ve örnek şahsiyet, imanı za­mana uyduran değil, zamanı ve mekânı imana göre şekil­lendir­meye çalışan bir şahsiyettir… Onun, Tevhid üzere bu di­renci, diğer insanlara örnek olur ve hidayet bulmalarına vesile teşkil eder… Bu imanî direnç, insanların ihya olma­sını gündeme getirir ve insanlar, onu kendilerine örnek edi­nir, önderleri kabul eder, onun gibi iman sahibi olmaya ko­şarlar… O, sarsılmaz imanıyla bir hidayet rehberi ve Al­lah’ın izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkaracak bir önder­dir… Çünkü yegâne önder Rasulullah (s.a.s.)’ın varisidir…



Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:



“Rasul, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, kitablarına ve Rasullerine inandı. ‘O’nun Rasulleri arasında hiçbirini (di­ğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz, ba­ğışlamanı (dileriz). Varış, ancak Sana’dır’ dediler.” (Bakara, 2/285)



“Ey iman edenler, Allah’a, Rasulüne, Rasul’e indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği Kitaba iman edin. Kim Al­lah’ı, melekle­rini, kitablarını, Rasullerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şübhesiz uzak bir sapıklıkla sapmıştır.” (Nisa, 4/136)



“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Rasulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık olanların tâ kendileridir.” (Hucurat, 49/15)



“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şübhesiz doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapış­mıştır, bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” (Bakara, 2/256)



“De ki: ‘Rabbim, gerçekten beni doğru yola iletti, dim­dik du­ran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhid) dinine… O, müşrikler­den değildi.’



De ki: ‘Şübhesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.



O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben, böyle emrolundum ve ben, müslüman olanların ilkiyim.’



De ki: ‘O, her şeyin Rabbi iken ben, Allah’dan başka bir Rab mı arayayım?” (En’âm, 6/161-164)



İslâm’ı, sağlam akîdesi ve salih ameliyle temsil eden ihya eri muvahhid mü’minin her şeyi Allah için olmalı­dır… O, herhangi bir felaket veya herhangi bir olağan üs­tünlük karşısında asla sarsılmaz ve imanında şübheye düşmez… İşte, bu konuda önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in beyanları…



Muaz el-Cühenî (r.a.)’dan:



Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:



“Kim Allah için verir, Allah için önler, Allah için sever, Allah için buğzeder ve Allah için evlenirse, o kimsenin imanı bütünleşmiştir.”[458]



Ebu Zerr (r.a.)’dan:



Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:



“Amellerin en faziletlisi, sevdiğini, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.”[459]



Ebu Said el-Hudrî (r.a.) anlatıyor:



Rasulullah (s.a.s.), bir gün bizlere Deccâl’dan uzunca bahsetti. O’nun bize, tahdis ettiği hadis içinde şöyle buyurdu:



“Deccâl (Medine’ye de) gelecektir. Fakat Medine kapı­la­rından içeri girmek, ona haram kılınmıştır. Yalnız Medine etrafındaki bazı çorak ve çakıllı araziye inecektir. O gün Medine halkının en hayırlı bir siması, yahud insanların ha­yırlılarından birisi, Deccâl’e karşı çıkar ve:



- Ben, şehadet ederim ki, muhakkak sen, Rasulullah’ın bize haber verdiği Deccâl’sın! der.



Bunun üzerine Deccâl, başındaki şekâvet ehline:



- Şimdi ben, bu adamı öldürür, sonra diriltirsem, be­nim (ulûhiyet) iddiası işimde şübhe eder misiniz? diye so­rar.



Onlar da:



- Hayır, şübhe etmeyiz, derler.



Deccâl, hemen o adamı öldürür, sonra da diriltir. Ve di­riltir diriltmez o adam:



- Vallahi benim, senin Deccâl olduğun hakkındaki şim­diki kanaatim, bundan evvelki imanımdan daha kuvvetlidir, der.



Bu defa Deccâl, bu adamı tekrar öldürmek ister, fakat bir daha ona musallat edilmez (yani onu öldürmeye güç yetiremez).”[460]



Fudeyl b. Iyaz (rh.a.) şöyle demiştir:



- Mü’min, sözü az, ameli çok olan kuldur. Münafık ise, çok konuşur, az amel eder!



Mü’minin sözü, bir fermandır, bir inceliktir (el-Hükm ve’l-Hikem). Suskunluğu düşünce, bakışı ibret, ameli iyilik­tir. Sen, böyle olabilirsen her anın ibadettir.[461]


Ve'l-Asr
i1 harfi