Kuşatıcı İhya Hareketi

Âlemlerin yegâne Rabbi Allah Teâlâ, insan kullarını yeryüzünde bir halife olarak yarattı... İnsanı en güzel bir kıvamda ve yalnızca kendisine ibadet etsinler diye yaratan Allah Teâlâ, ona emaneti yükledi... İnsan, boşu boşuna ya­ratılmış değildir... O, âlem içinde ciddî bir vazifesi olan ve bu kulluk vazifesini hakkıyla yapmak ile mükellef olan bir şahsiyettir...



Rabbimiz Allah, insan kulunun yaratılışını ve vazifesini şöyle beyan buyurur:



“Hani Rabbin, meleklere: ‘Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim.’ demişti.” (Bakara, 2/30)[305]



“Hani Rabbin, meleklere: ‘Gerçekten Ben, çamurdan bir be­şer yaratacağım.’ demişti.



‘Onu, bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim za­man siz, onun için hemen secdeye kapanın.” (Sad, 38/71-72)



“Doğrusu, Biz insanı, en güzel bir biçimde yarattık.” (Tin, 95/4)



“Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı. Sizi sûretlendirdi, sûretinizi de en güzel (bir biçim ve ince­likte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir.” (Mü’min, 40/64)



“Sizi yaratan O’dur. Buna rağmen sizden kiminiz kâfir, ki­miniz mü’min. Allah, yaptıklarınızı görendir.



Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir bi­çim (sûret) verdi. Sûretlerinizi de güzel yaptı.  Dönüş, O’nadır.” (Teğabun, 64/3)



“Andolsun Biz, Âdemoğlunu yücelttik. Onları, karada ve de­nizde (çeşitli araçlarla) taşıdık. Temiz-güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıl­dık.” (İsra, 17/70)



İmam Kurtubî (rh.a.) şöyle diyor:



“Esasen üstünlük, mükellef oluşun esası olan akıl ile­dir. Akıl sayesinde Allah, bilinip tanınır ve akıl ile O’nun sözü kavranılır. Akıl sayesinde Allah’ın nimetlerine ve pey­gam­berlerinin tasdikine ulaşılır. Şu kadarı var ki, kuldan bütün istenenler yalnız akılla yerine getirilemediğinden dolayı onlara bir de peygamberler gönderilmiş, kitablar indiril­miştir. Şeriatın misali güneştir, aklın misali de göz­dür. Göz açılıp sağlıklı görme imkânına sahibse, güneşi görür ve eşyanın detay çizgilerini idrâk eder.”[306]



Kadî Beydâvî (rh.a.), “Envâr et-Tenzil” adlı tefsirinde şunları beyan eder:



“Andolsun ki Biz, Âdemoğlunu mükerrem kıldık.” Gü­zel sûret, dengeli mizaç ve düzgün boy vererek şerefli kıldık. Akılla ayırdetme, konuşma ve anlatma, işaret ve çiz­giyle merâmını belirtme gücünü, yeryüzünde geçinme yol­la­rını ve çeşitli sanatlara başvurarak oradaki imkânlardan faydalanma yollarını öğrettik. Ulvî ve süflî sebeb ve müsebbeblerle kendi faydalarına olan şeyleri öğrenmelerini sağlayarak şerefli kıldık. Ve daha buna benzer sayıya, he­saba gelmez şeylerle...



Bunlar arasında İbn Abbas’ın söylemiş olduğu şu ifade dikkat çekicidir:



-Her canlı yiyeceğine kendisi uzanırken insan, yiyece­ğini eliyle ağzına getirir.”[307]



Rabbimiz Allah’ın yücelttiği ve yarattıklarının bir ço­ğundan üstün kıldığı insan kullarına nice nimetler bahşetmiştir... İnsan, boş yere yaratılmamıştır... Onun yaratılış sebeb ve hikmeti, Rabbi Allah’ı tanımak, bilmek, katıksız iman etmek ve O’na hiçbir şeyi şirk koşmadan ibadet eyle­mektir!..



Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:



“Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olan­ların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şübhesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Casiye, 45/13)



“Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve O’nun emriyle gemi­leri, denizde yüzmeleri için size, emre âmâde kılandır. Irmakları sizin için emre âmâde kılandır.



Güneşi ve ayı hareketlerinde sürekli emrinize âmâde kılan, geceyi ve gündüzü de sürekli emrinize âmâde kılandır.



Size, her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini say­maya kalkışırsanız, onu, sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz.” (İbrahim, 14/32-34)



“Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığı­mızı ve ger­çekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?” (Mü’minun, 23/115)



“İnsan, kendi başına ve sorumsuz bırakılacağını mı sa­nı­yor?” (Kıyame, 75/36)



Âlemlerin Rabbi Allah’ın insan kulları, O’nun tarafın­dan, gayeli ve sorumlu bir varlık olarak yaratılmıştır...



İnsanın yaratılış gayesi:



“Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56)



İnsanın sorumluluğu:



“Gerçek şu ki, Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar, bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıl­dılar. Onu, insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab, 33/72)



Abdullah İbn Ömer (r. anhuma)’nın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):



“Her birerleriniz çobandır ve her birerleriniz elinin al­tındakinden (güttüğünden) sorumludur.”[308]



Abdullah İbn Abbas (r. anhuma)’nın beyanıyla, “farz­lar ve itaat” olan emaneti[309] yüklenen insan, onun gereğini ye­rine getirmek için yaratılış gayesi olan “Allah’a ibadeti” hakkıyla yapması, kendisinden beklenen kulluk vazifesi­dir... İman, itaati gerektirir; itaat ise, ibadeti!..



Allâme İbni Abidin (rh.a.) şöyle diyor:



“Malumun olsun ki, din işlerinin temeli itikadat, âdab, ibadât, muamelât ve ukubât üzerine kurulmuştur.”[310]



Seyyid  Şerif Cürcânî (rh.a.), ibadeti şöyle tarif eder:



“İbadet: Mükellefin, nefsinin hevası hilafına, Rabbi için ta’zim olarak yaptığıdır.



Ubûdiyyet=Kulluk: Ahidleri yerine getirmek, hadleri koruyup gözetmek, mevcûda razı olmak ve kaybedilene sabretmektir.”[311]



İslâm Milleti’nin mutlak müctehid imamlarından İmam Muhammed b. İdris eş-Şâfiî (rh.a.) şu tesbiti yapmaktadır:



“Allah, onları inkâr ve kötülükten kurtarıp ışığa ve hi­dayete kavuşturdu. Kitab’ta, kullarına kolaylık olsun diye lütfederek, helâl kıldırdıklarını bildirdi. Dünya ve ahirette saadetlerinin, haramlardan sakınmalarında olduğunu bil­diği için, onları da kendilerine açıkladı. Allah, onları sözle ve amelle kulluk etmeye ve haramlardan sakınmaya çağı­ra­rak itaatleriyle imtihan etti. Allah, onları haramlardan koru­sun. Kendisine itaat edenleri, cennetinde ebedî kalmakla ve azabından kurtarmakla mükafatlandırdı. Ulu Allah’ın ni­meti ne yücedir.



Kendisine isyan edenlere vereceği cezanın, kendisine itaat edenlere vereceği mükafatın zıddı olacağını onlara bildirdi.”[312]



İnsanın yaratılış gayesi ve sorumluluğunun bütün ha­yatı kuşatıcı olduğu gibi, insanın ihyası da maddî ve ma­nevî hayatını kuşatıcı olması gerekir... Sapasağlam ve ka­tıksız bir iman bu tevhid akidesinin gereği olan sahih amel ve güzel ahlâk konularında derin ve çaplı ihyanın gerekli ol­duğu bir çağda yaşıyoruz... Şirkin hakim, tevhidin mahkum, küfrün hakim, imanın mahkum, müşrik ve kâfirle­rin egemen, mü’min müslümanların esaret altında, aynı zamanda İslâm topraklarının işgal edildiği bir karanlık dö­nemde, çok zor şartlarda hayat devam etmektedir...



İslâm’ın egemen olduğu zaman ve mekânda farz-ı kifaye olan insanı ihya hareketi, İslâm’ın mahkum, mü’min müslümanların esaret altında bulunduğu zaman ve me­kânda farz-ı ayn hâline gelmiştir... Katıksız iman  konusunda ihya olmuş her şuurlu muvahhid mü’mine farz-ı ayndır ki, diğer insanların ihya hareketine katılsın ve onla­rın bilgilenmesi, eğitilmesi, bildiklerini yaşanır hâle getir­mesi ve şuurlanması için bütün imkânlarını harcasın... Böy­lece, kullara kul olmaktan kurtulup, yalnızca Allah’a kul olsun... Allah’a tuğyan eden zalim müstekbirlerin köle­liğin­den kurtularak, yalnızca Allah’a kul olmak hürriyetine ka­vuşsun...



İnsanı ihya konularını şu şekilde beyan edebiliriz[313]:


Ve'l-Asr
i1 harfi