Peygamberimiz'in Âyetü'l Kübrâ Oluşu:

“Kuluna (Peygamber’e) âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye bir gece Mescid-i Haram’dan etrafını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya kadar götüren (Allah) münezzehtir...” (İsrâ: 17/1).



Bu âyetteki ilgili ifâde, “... onu âyetlerimizden biri olarak gösterelim diye...” şeklinde de meallendirilmiştir. İbn Atiyye gibi bazı müfessirler, konuyu bu paralelde açıklamışlardır: “O’nu, yani Hz. Muhammed (s.a.s.)’i, âyetlerimizden göstermemiz için geceleyin yürüttük.



Bu şekilde miraç, Peygamber’e âyet göstermekten ibâret değil; Peygamberin kendisini bir âyet olarak kâinata göstermek olmuştur. Gerçekten Necm sûresinin inişi daha önce olduğuna göre, Peyamber hakkında;



“Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden (âyât-ı kübrâdan) bir kısmını gördü.” (Necm: 53/18) anlamı, daha önce gerçekleşmiştir. Ve o, kendisi Allah’ın âyetlerinden en büyük bir âyettir. Ve İsrâ’nın hikmeti de O’na göstermekten çok, O’nu göstermeye yöneliktir.”[901]



Bizi Allah’a ulaştıracak her iz, her işâret ve her delil âyettir. Allah’a götüren en emin rehberler de peygamberler olduğuna göre, onların içinden seçilmiş, süzülmüş, “âlemlere rahmet olarak gönderilmiş”, zirveyi temsil eden son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) de âyetü’l-kübrâ, yani en büyük âyettir. [902]    



          


ÂYET
A harfi