İCMA'

İttifak etmek, görüş birliğine varmak, azmetmek, kasdetmek. Hz. Peygamber'den sonraki bir çağda amelî bir meselenin şer'î hükmü üzerinde İslâm müctehidlerinin birleşmesi. İslâm hukukunda, müctehidlerin üzerinde ittifak ettikleri dört tane aslî delil vardır: Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas. Bilginler İcmâ'ın huccet sayılmasında ittifak etmekle birlikte, icmâ yapacak müctehidlerin kimler olacağı konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Şiîler, kendi müctehid ve imamlarının icmâmı hüccet olarak kabul etmiş, müslümanların büyük çoğunluğu da cumhur-u ulemânın icmâmı huccet saymışlardır.



İslâm'da icmâ fikrinin ortaya çıkışı, Sahâbîler asrında başlayıp müctehid imamlar devrine kadar tedrîcî olarak gelmiştir. Bu gelişme üç devre teşkil eder:



1) Sahâbîler, karşılaştıkları yeni meseleler üzerinde ictihad yaparlardı. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, özellikle âmme hukuku sahasında, istişareye başvurarak şûrâ ictihadı yaptırıyorlardı. Bu ictihadlar sonunda varılan ihtilafsız hükümler, ferdî hükümlerden daha kuvvetli sayılıyor, buna muhâlefet edilmiyordu. İşte bu çeşit hükümlere "İcmâ" adı verilir (İbnu'l Kayyim, İ'lâmu'l-Muvakkıîn, Mısır 1955, I, 61-66).



2) Müctehid imamlar devrinde, her imam ictihad yaparken ülkesindeki fâkihlerin görüşlerine aykırı bir şey söylememek için dikkat eder ve böylece görüşünde yalnız kalmak istemezdi. Meselâ Ebû Hanîfe, kendisinden önce yaşamış oları Kûfe bilginlerinin icmâ ettikleri hususlara uymak için çok titizlik gösterirdi. imâm Mâlik, Medinelilerin icmâını huccet sayardı.



3) Fakîhler, uymak için Ashâb-ı kirâmın icmâ ettikleri meseleleri öğrenmeye büyük bir titizlik gösterirlerdi. Onlar sahâbîlerin icmâ ettikleri, şeylerin dışına çıkmamaya çalışıyorlardı (Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, çev. A. f ener, Ankara 1986, 171, 172).



İcmâ yalnız bir kısım Şer'î hükümlerde geçerlidir, icma ibadetlerde ve hukukî meselelere ait hususlarda gerçekleşir. Şer'î delillerden çıkarılması mümkün olmayan ahiret halleri, kıyâmet zamanı gibi şeyler icmâ ile bilinemez.



İcmâ ehli; fâsık, bid'atçı olmayan ve ictihad seviye ve gücüne sahip bulunan alimlerdir. İcmâın şartı da, bir asırda, yani, bir zamanda bulunan ve bu özelliklere sahip oları müctehidlerin ittifak etmeleridir. Bu yüzden bir mesele hakkında bir asırdaki müctehidlerden yalnız bir kısmının ittifak etmeleri, bir icmâ mâhiyetinde olamaz. Bazı bilginlere göre, bir, iki kişinin muhâlefeti icmâın oluşmasına engel bulunmaz.



İmam Mâlik'e göre, Medine halkının ittifakları icmâdan saydır. Zeydiyye ile İmâmîyye'ye göre, Rasul-i Ekrem'in neslinden başkanlarının icmâl geçerli değildir. Zâhiriyye ve Ahmed b. Hanbel'den bir rivayete göre, Ashâb-ı kirâmdan olmayan müctehidlerin icmâl muteber değildir (Ömer Nasuhî Bilmen, Istilâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, İst. 1967, s. 163, 164).



Fakîhlerin büyük çoğunluğuna göre icmâ hem mümkün ve hem de fiilen olmuştur. Sahabîler devrinde nine'nin altıda bir miras hissesi alacağına dair icmâ hâsıl olmuştur. Nine tek ise, altıda biri, tek başına alır. İki ise, altıda biri aralarında paylaşırlar. Yine Sahâbîler, baba bir erkek ve kız kardeşlerin öz kardeşler bulunmadığı takdirde, onların yerine geçmeleri üzerine icmâ etmişlerdir. Yine Sahâbîler, müslüman kadının gayri müslimle akdetmiş bulunduğu nikâhın bâtıl olduğunda da icmâ etmişlerdir. Sahâbîlerin icmâ ettikleri meseleler sayılmayacak kadar çoktur. İcma hakkındaki deliller şunlardır:



1) Kur'an-ı Kerîm'de icmâı öngören çeşitli ayetler vardır:



"Kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra, Peygamber'den ayrılıp mü'minlerin yolundan başkasına uyan kimseyi, yöneldiğine döndürürüz ve onu cehenneme yaslandırırız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir " (en-Nisâ, 4/1 15).



Bu ayete göre, müminlerin yolundan başkasına uymak caiz değildir. Çünkü böyle yapanlar, Peygamber'den ayrılmış olup, Allah onları cehenneme yaslandıracaktır. Bir kimse müminler topluluğundan ayrılır ve onların görüşlerinin zıddını ileri sürerse, elbette onların yollarına uymamış olur. Meselâ, müminler cemaatı "bu helâldir" derse, aynı şey için "bu haramdır" diyenler, cemaata uymamış olurlar (imâm Şâfiî, er-Risâle, s. 472; İmam Gazzâlî, el-Mustasfâ, I, 175).



"Sizler insanlar için ortaya çıkarılmış, iyiliği emreden ve kötülükten nehyeden en hayırlı ümmetsiniz" (Alu imrân, 3/110).



Bu hayırlı oluş, ittifak ettikleri şeylerin doğru olmasını gerektirir.



"İnsanlar üzerine şahitler olasınız diye, böylece sizi orta bir ümmet kıldık" (el-Bakara, 2/143). Bu ümmetin üzerinde ittifak ettiği şeyin hak olması gerekir.



2) Hadisten deliller:



"Ümmetim dalâlet üzerinde birleşmez" (İbn Mâce, Fiten, 8). "Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir" (Ahmed b. Hanbel, I, 379).



İmâm Şâfiî, icmâ konusunda Hz. Ömer'in Şam'ın Câbiye karyesinde yaptığı bir konuşmada şöyle söylediğini rivayet eder: "Peygamber (s.a.s) benim sizin aranızda yaptığım gibi aramızda ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: "Sahabilerime, sonra onların ardından gelenlere, sonra onların ardından gelenlere saygı gösterin. Daha sonra yaları ortaya çıkar. Hatta kişi teklif edilmediği halde yemin eder; İstemediği halde şahitlik yapar. Kimi, Cennetin ortası sevindiriyorsa, o, cemaatten ayrılmasın. Çünkü, şeytan tek kalan kimse ile beraber olup, iki kişiden uzaktır" (Şâfiî, er-Risâle, s. 474).



Hz. Ali'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Benim ve Ömer'in re'yi, sahibinden hamile olup çocuk doğuran câriye (Ümmü'l-Veled)'nin satılamayacağı üzerinde birleşmişti. Şimdi ise ben bunların satılabileceğini caiz görüyorum". Bunun üzerine kendisine; "Ömer'le ittifak ettiğin görüş bu görüşünden daha üstündür" denilmiştir (Şafiî, a.g.e, s. 474).