c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:

Teâtî; satış bedelini verip hiç konuşmadan malı almak demektir. Burada icap ve kabul, parayı verme ve karşılığında malı alma fiili ile açıklanmış olur. Bu şekil alış-veriş fiyatı herkesçe bilinen veya üzerinde fiyat etiketi bulunan veyahut da fiyatı o anda satıcı tarafından açıklanan mallarda söz konusu olur. Malın değerinin az veya çok olması durumu edilemez. Alıcının kolaylıkla alabileceği yere konulan gazete, dergi, kitap vb. şeyler bu tarzda alış-verişe elverişlidir.



İmam Şâfiî, sözlü konuşma olmadıkça satım akdinin meydana gelmeyeceğini söylemiştir. Delil; "Satım akdi ancak karşılıklı rıza ile olur" (İbn Mâce, Ticârât, 18; İbn Hanbel, Müsned, 111, 526) hadisidir. Burada rıza; söz veya yazı ile açıklanırsa kesinlik kazanır. Ancak teâtî, ticaret hayatında örf halini almaya başlayınca Şâfiîlerin görüşünde değişiklik oldu. Bu konuda önce İmam Gazzâlî (ö. 505/111) teâtîyi basit eşyanın; Nevevî (ö. 676/1277) ve Bağavî'nin (ö. 436/1044) içinde bulunduğu bir grup bilgin ise, ticaret örfünün cereyan ettiği her çeşit malın alım-satımında câiz gördüler (el-Kâsânî, a.g.e, V, 134; ez-Zühaylî, a.g.e, I, 161).



Yüzyılımızda, artık çeşitli malların fiyatları standard olup, etiketli veya narha tabidir. Bu fiyatı önceden bilen veya o sırada öğrenen alıcı, satış bedelini verip malı almakta, sözlü icap ve kabul formalitelerine gerek duyulmamaktadır. Bu çeşit alış-verişler de ticaret hayatının kopmaz bir parçası olmuştur. İslâm hukuku icab ve kabulü ifade etmek üzere belirli sözcükler şart koşmadığına göre, bu konuda örf ve âdetler geçerlidir. Kitap ve sünnette bağlayıcı bir hüküm bulunmadığı zaman, toplumun benimsediği, iyi ve güzel görüp uyguladığı örfler esas alınır. Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurmuştur: "Müslümanların güzel gördüğü şeyler, Allah katında da güzeldir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 379).



Satım akdinde, akdin yapıldığı yer ve zamana "akit meclisi" denir. Bu meclis; tarafların birbirinden bedenen ayrılması, konuşmalarda alış-verişin söz konusu olmaktan çıkması, teklifin reddedildiğini gösteren bir davranışın yapılması veya akdin meydana gelmesi gibi nedenlerle sona erer. Satım akdi hazırlar arasında yapılıyorsa, taraflar bir araya gelip de akitle meşgul olmaya başlayınca akit meclisi teşekkül etmiş olur. Mecelle 181. maddede; "Alış-veriş meclisi, tarafların pazarlık için bir araya gelmesidir" denilmektedir. Söz, fiil veya davranışlarla kabul veya red iradesi belli oluncaya kadar akit meclisi devam eder.



Akit meclisinde tarafların muhayyerlik hakkı:



Hanefilere göre, satım akdi icap ve kabul ile teşekkül eder. İvazlı (bedelli) akitler meclis muhayyerliğine muhtaç değildir. Hz. Ömer'in; "satım akdi ya tek sözleşmede (safka) tamam olur, ya da muhayyerlik vardır" (ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî Fî Uslûbihi'l-cedîd, 1, 162) dediği nakledilir. Bir akdin, teşekkül ettikten sonra parçalanmaması ve askıda kalmaması hususu çeşitli hadislerde önemle belirtilmiştir.



Bir hadiste şöyle buyurulur: "Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılıncaya kadar muhayyerdirler" (Buhârî, Büyû', 19, 22, 42-47; Müslim, Büyû', 43, 46, 47; Ebû Dâvud, Büyû', 51; Tirmizi, Büyû, 26; Nesaî, Büyû', 4, 8, 10, 82; Ahmed b. Hanbel, Müsned, l, 3, 9, 52, 54, 73, 135, 311, III, 402, 403, 425, 434, V, 12, 71, 21, 22, 23).



Bu hadiste; "birbirlerinden ayrılıncaya kadar" sözü, "icap ve kabul iradelerini açıklayıncaya kadar" şeklinde anlaşılmıştır. Buna göre, icapta bulunan kimse, karşı taraf kabul iradesini açıklayıncaya kadar bu teklifinden cayabilecektir. Başka bir deyimle, meclis muhayyerliği, icabı yapan bakımından karşı tarafın kabulüne kadar devam edecektir ki, buna "rucû (cayma, dönme) muhayyerliği" denir (el-Kâsânî, a.g.e, V, 134). Mâlikîler bu konuda çoğunluk İslâm hukukçularına karşı çıkarak, icapta bulunanın rucû hakkı olmadığını söylemişlerdir. Onlar, yukarıdaki hadisi, Medinelilerin uygulamasına aykırı bularak reddederler. Çünkü Mâlikî mezhebine göre, tek râvinin naklettiği hadisle Medineli müslümanların ameli çatışırsa, hadis reddedilir (el-Cezîrî, Kitabu'l-Fıkh ale'l-Mezâbihi'l-Erbaa, Mısır, t.y., II, 157).



Şâfiî ve Hanbelîlere göre, icap ve kabul sonunda satım akdi meydana gelmekle birlikte, taraflar henüz akdin yapıldığı meclisten ayrılmamışlarsa tek yanlı veya karşılıklı istek sonucu akdi bozabilirler. İşte buna "meclis muhayyerliği" adı verilir. Akit meclisinin sona erip ermediği konusunda anlaşmazlık çıkarsa örfe bakılır (İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 563).



Şâfiîler de bu konuda yukarıdaki aynı hadise dayanırlar. Onlara göre, hadisteki "birbirlerinden ayrılmak"tan maksat, bedenen ayrılmadır. Bu yüzden taraflar isterlerse meclis sonuna kadar akdi bozabilirler (İbnü'l Hümâm, a.g.e, V, 81).



Mecelle 182. madde Hanefilerin görüşüne uygun olarak şöyle ifade edilmiştir: "Alış-veriş meclisinde, icaptan sonra meclis sonuna kadar taraflar muhayyerdir" Buna göre, icapta bulunan, bu teklifinden meclis sonuna kadar cayabileceği gibi, karşı taraf da kabul veya red şeklindeki irade beyanını meclis sonuna kadar geciktirebilir. Yeter ki, arada meclisi bozan bir durum meydana gelmiş olmasın (Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1984, s. 32-34).



Rucû hakkının kullanılması Mecelle'nin devamı maddelerinde şöyle belirlenmiştir: "İcaptan sonra, kabulden önce taraflardan biri, akit yapmak istemediğini gösteren bir söz veya fiilde bulunursa icap bâtıl olup, kabule mahal kalmaz" (Mecelle, madde, 183). "Taraflardan biri icapta bulunup da karşı tarafın kabulünden önce rucû etse icap bâtıl olur ve ondan sonraki kabul ile satım akdi meydana gelemez" (Madde, 184; Ali Haydar, Dürerü'l-Hukkâm, İstanbul 1330/1912, I, 283-289).



Akit meclisi ile ilgili bu hükümler genel olarak, nikâh, hibe ve kira akdi gibi muâmelelerde de söz konusu olur.



Hamdi DÖNDÜREN