Laiklik, Yasama Gücünün Bölünmesidir:
Eğer İslâmı, bütün muhtevâsıyla temsil eden bir terim ile ifade etmek istersek, hiç şüphesiz bunun için en uygun terim Tevhiddir. Tevhid de, yalnızca yaratıcı olarak Yüce Allahın bilinmesinden ibâret değildir. Aynı zamanda, mutlak hâkim ve mutlak kanun koyucu, mutlak müdebbir olarak da Allahın bir ve tek kabul edilmesidir. Ona hiçbir şekilde denk, eş ve ortak koşulmamasıdır. Laiklik ise, Allahın dünya hayatını ilgilendirdiği kabul edilen ve siyaset ya da devlet işleri diye ifade edilen alana herhangi bir şekilde müdâhale etmesine imkân tanınmamasıdır. Yani din adamları şahsında, dinin sosyal, siyasal, ekonomik, hukuksal ve hatta ahlâkî alanların tümünden uzaklaştırılmasını hedef alır. Hatta bu kadarla da kalınmayarak, hayat görüşü, kâinat yorumu, değer yargıları, estetik ve fikrî alanlarda, eğitim ve kültürel alanlarda da bu yaklaşım kendisini hissettirir. İster istemez, farkında olunarak veya olunmayarak bu yaklaşım, dinî değer, prensip ve yaklaşımları alan dışına iter, uzaklaştırır. Sonunda öyle bir durum ortaya çıkar ki, dinin herhangi bir alanda, hatta vicdan planında bile var olup olmadığı dahi tartışılacak bir konu haline gelir. Durum bu noktaya varsa da, varmasa da; İslâm, hayatın az yada çok, dar ya da geniş herhangi bir alanında, Allahın hükümlerine aykırı hükümlerin konulmasını onaylamaz. Böyle bir eylemi şirk koşmakla eş bir tutum olarak değerlendirir:
Yoksa onların Allahın izin vermediği şeyleri dinden kendilerine şeriat yapan (kanun koyan, Allah'a eş koştukları) ortakları mı vardır? (42/Şûrâ, 21)
Görüldüğü gibi, teşrî alanlarının, ya da hüküm ve değer belirleme alanlarının laik anlayışa göre açıkça ayrıştırılması ve birbirlerinden kesinlikle ayrılmaları, dinin devlet yönetiminden tümüyle uzaklaştırılması, laiklik için ne kadar vazgeçilemez ve sorunlu bir ilke ise; İslâm açısından da böyle bir ayrım, en dar sınırlar içinde kalsa dahi, Kuranın kabul edebileceği, benimseyebileceği bir yaklaşım değildir. Laiklik, çok tanrılı olmak demektir. Câmideki ilâhın başka; sokaktaki, mahkemedeki, meclisteki... ilâhın başka olduğu bir düzendir. İslâm, ne kadar Tevhidi esas almakta ise; laiklik de o derece şirki esas alır. Tevhid ve şirkin bir arada bulunup barınmasının imkânından söz edilemez. Çünkü Kuran, her alanda yalnızca Allah'a ibâdete dâvet eder ve bunu esas alırken; laiklik de diğer tüm beşerî düzenler gibi, şeytana ibâdet yollarından bir yoldur. Şeytanın insanları bölmeyi, darmadağın etmeyi esas alan ve dosdoğru yol olan sırât-ı müstakîm dışında kalan yollarından bir yoldur.
Ve (de ki:) Şüphesiz ki bu, benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. Diğer yollara uymayın. Sonra o yollar sizleri Onun yolundan ayırıp darmadağın eder. İşte sakınasınız diye size bunları emretti. (6/Enâm, 153)
Müslüman her şeyiyle, her şeyini Allahın emrettiği şekilde ve Allah için yapan ve düzenleyendir.
De ki: Benim namazım (haccım, kurbanım) ve diğer ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Ben, bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim. (6/Enâm, 162-163)[295]
Yoksa onların Allahın izin vermediği şeyleri dinden kendilerine şeriat yapan (kanun koyan, Allah'a eş koştukları) ortakları mı vardır? (42/Şûrâ, 21)
Görüldüğü gibi, teşrî alanlarının, ya da hüküm ve değer belirleme alanlarının laik anlayışa göre açıkça ayrıştırılması ve birbirlerinden kesinlikle ayrılmaları, dinin devlet yönetiminden tümüyle uzaklaştırılması, laiklik için ne kadar vazgeçilemez ve sorunlu bir ilke ise; İslâm açısından da böyle bir ayrım, en dar sınırlar içinde kalsa dahi, Kuranın kabul edebileceği, benimseyebileceği bir yaklaşım değildir. Laiklik, çok tanrılı olmak demektir. Câmideki ilâhın başka; sokaktaki, mahkemedeki, meclisteki... ilâhın başka olduğu bir düzendir. İslâm, ne kadar Tevhidi esas almakta ise; laiklik de o derece şirki esas alır. Tevhid ve şirkin bir arada bulunup barınmasının imkânından söz edilemez. Çünkü Kuran, her alanda yalnızca Allah'a ibâdete dâvet eder ve bunu esas alırken; laiklik de diğer tüm beşerî düzenler gibi, şeytana ibâdet yollarından bir yoldur. Şeytanın insanları bölmeyi, darmadağın etmeyi esas alan ve dosdoğru yol olan sırât-ı müstakîm dışında kalan yollarından bir yoldur.
Ve (de ki:) Şüphesiz ki bu, benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. Diğer yollara uymayın. Sonra o yollar sizleri Onun yolundan ayırıp darmadağın eder. İşte sakınasınız diye size bunları emretti. (6/Enâm, 153)
Müslüman her şeyiyle, her şeyini Allahın emrettiği şekilde ve Allah için yapan ve düzenleyendir.
De ki: Benim namazım (haccım, kurbanım) ve diğer ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Ben, bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim. (6/Enâm, 162-163)[295]
H harfi
- el-HÂDÎ
- el-HAKÎM
- el-HİCR SÛRESİ
- HABER
- HABER-İ MEŞHÛR
- HABERLERİN TETKİKİ
- HABEŞİSTAN HİCRETİ
- HÂBİL (VE KÂBİL)
- HABÎS
- HABLULLAH
- HACAMAT (HİCAMAT)
- HACB
- HÂCER
- HACİZ, HACZ
- HAÇ (SALİB)
- HAÇLI SEFERLERİ
- HAD, HADLER
- HADÂNE BÂBI
- HADLER BAHSİ
- Hudud:
- HADÎS
- HÂDİS
- HAFAZA MELEKLERİ
- HAFİ
- HÂFIZ
- HAFSA BİNTİ ÖMER İBN el-HATTAB (r.a)
- HAK, HAKLAR
- HAKEM BABI
- HÂKİMİYET
- HAKK