Kur'ân-ı Kerim'de Hükm ve Hâkimiyet

Kur’an’da “hukm” kelimesi, türevleriyle birlikte toplam 210 yerde geçer (Hukm kelimesi ise 17 yerde zikredilir). Hüküm kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de birçok anlamda kullanılmıştır:



a) Hâkimiyet/egemenlik anlamında hüküm: Hüküm; hâkim olma, hâkimiyet-egemenlik sahibi olmak anlamına gelir. Hâkimiyet ise, hüküm sahibi olmak, en güçlü olmak manasına kullanılır. “Hüküm ancak Allah’ındır. O’ndan başkasına ibâdet etmemenizi emretti.” (12/Yûsuf, 40) âyetinde olduğu gibi. Allah’ın hükmü bütün evrende geçerlidir. O, emrini yani hükmünü evrende ve insan hayatında, hatta kıyâmetten sonra dilediği gibi yerine getirir. “O hiç kimseyi hükmüne ortak yapmaz.” (18/Kehf, 26)



b) Allah’ın verdiği karar anlamında (13/Ra’d, 41),



c) Allah’ın koyduğu kurallar, prensipler ve bunlara uymanın gerekliliği anlamında (5/Mâide, 44, 45, 47),



d) Kıyâmet gününde Allah'ın insanları hesaba çekip onlar hakkında karar vermesi anlamında (2/Bakara, 113; 4/Nisâ, 141).



e) Mahkeme kararı anlamında (21/Enbiyâ,  78).



Allah, insanların da kendi gösterdiği gibi hükmetmelerini istemektedir: “Kitabı sana hak olarak indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hükmedesin.” (4/Nisâ, 105) Allah, peygamberleri Allah’ın hükmünü yürütmek için göndermiştir. Adâletle hükmedebilmek için de Allah’ın gönderdiği Kitab’a uymak gerekir. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler ise, şüphesiz en azından zâlim ve fâsık olurlar (5/Mâide, 45, 47).



"...Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda kıyâmet günü onlar hakkında hükmünü verecektir." (2/Bakara, 113)



“İnsanlar (aslında) bir tek ümmet (millet) idi. Bu durumda iken Allah, müjde verici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren Kitapları da indirdi...” (2/Bakara, 213)                       



“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine (ülü’l-emre) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, -Allah'a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Rasûl’e götürün (onların tâlimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir.” (4/Nisâ, 59)



“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri (münâfıkları) görmedin mi? Zira tâğutu inkâr etmeleri kendilerine emrolunduğu halde, tâğutun önünde muhâkemeleşmek (ve tâğutların kendilerine hükmetmesini) istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (4/Nisâ, 60)



“Onlara ‘Allah’ın indirdiğine (Kitab’a) ve Rasûl’e gelin (onlara başvuralım)’ denildiği zaman, münâfıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” (4/Nisâ, 61)



“Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda (ey rasûlüm,) seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam mânâsıyla kabullenip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (4/Nisâ, 65)



“Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab’ı hak ile indirdik; hâinlerden taraf olma!” (4/Nisâ, 105)



“(Yahûdiler ve münâfıklar) Hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler. Sana gelirlerse ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen aralarında adâletle hükmet. Allah adâletten ayrılmayanları sever.” (5/Mâide, 42)



“...İnsanlardan korkmayın, Benden korkun. Âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (5/Mâide, 44)



“...Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar zâlimlerin, fâsıkların ta kendileridir.” (5/Mâide, 45, 47)



“Sana da, daha önceki Kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere Kitab’ı (Kur’ân’ı) gönderdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların hevâlarına/arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şeriatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse hayır işlerinde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri (n gerçek tarafını) O haber verecektir.” (5/Mâide, 48)



“(Sana şu tâlimatı verdik:) Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların hevâlarına/arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki, (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların birçoğu zaten fâsıktır, yoldan çıkmışlardır.” (5/Mâide, 49)



“Yoksa onlar (İslâm öncesi) câhiliyye hükmünü (idaresini) mü istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükmü, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?” (5/Mâide, 50)



“...Hüküm, ancak Allah’ındır. Çünkü O, gerçeğe uyar ve O, sağlam hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (6/En’âm, 57)



“...Dikkat edin, iyi bilin ki, hüküm, yalnız O’nundur ve O, hesap görenlerin en çabuğudur.” (6/En’âm, 62)



“(De ki:) Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size Kitab’ı açık olarak indiren O’dur...” (6/En’âm, 114)



“(Ey Muhammed!) Sen, sana vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır.” (10/Yûnus, 109)



“Siz Allah’ı bırakıp sadece sizin ve atalarınızın taktığı (birtakım anlamsız) isimlere tapıyorsunuz. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm, Allah’tan başkasının değildir. O da kendisinden başkasına ibâdet/kulluk etmememizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (12/Yûsuf, 40)



“...Hüküm Allah’tan başkasının değildir. Onun için ben yalnız O’na tevekkül edip dayandım. Dayananlar yalnız O’na dayansınlar.” (12/Yûsuf, 67)



“...Bir toplum, kendilerini değiştirmedikçe Allah, onlarda bulunanı değiştirmez...” (13/Ra’d, 11)



“...Onların (göklerde ve yerde olanların) O’ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükmüne/hükümranlığına kimseyi ortak etmez.” (18/Kehf, 26)



“(Bazı insanlar)  ‘Allah’a ve Peygamber’e iman ettik ve itaat ettik’ derler; ondan sonra da içlerinden bir grup yüz çevirir. Bunlar mü’min değildir. Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber’e çağrıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler. Ama, eğer (Allah ve Rasûlü’nün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe ve tereddüt içinde midirler? Ya da Allah ve Rasûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır; asıl zâlimler kendileridir. Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasûlüne dâvet edildiklerinde, ‘işittik ve itaat ettik’ demek, sadece mü’minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder, Allah'a huşû (saygı) duyar ve ittika edip O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.” (24/Nûr, 47-52)



“İşte O, Allah’tır. O’ndan başka ilâh/tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O’nundur; hüküm O’nundur. Ve ancak O’na döndürüleceksiniz.” (28/Kasas, 70)



“Yoksa kötülükleri yapanlar Bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!” (29/Ankebût, 4)



“Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, mü’min bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (33/Ahzâb, 36)



“...İnsanlar arasında hak ve adâletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma; yoksa bu seni Allah yolundan saptırır. Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.” (38/Sâd, 26)



“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri dinden kendilerine şeriat yapan (kanun koyan, Allah'a eş koştukları) ortakları mı var? Eğer azâbı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilir (işleri bitirilir)di. Şüphesiz zâlimler için can yakıcı bir azap vardır.” (42/Şûrâ, 21)



“Yoksa, kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, iman edip sâlih amel işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!” (45/Câsiye, 21)



“...Allah’ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” (60/Mümtehıne, 10)



“Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?” (68/Kalem, 36)



“Allah, hâkimler hâkimi (hüküm verenlerin en üstünü) değil mi?” (95/Tîn, 8)



“...Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle davrananların cezası, ancak, dünya hayatında rezillik/rüsvaylıktır. Kıyâmet gününde ise en şiddetli azâba itilmektir. Allah, sizin yapmakta olduğunuzdan asla gâfil değildir.” (2/Bakara, 85)