1) El Ve Yüz Müstesna Vücudun Her Tarafını Kaplaması

Bu mevzuda önce zikredilen ayetleri sıralıyalım Nur Suresinin 31. ayetinde Allahu teala buyuruyor ki:



"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar, ırzlararını korusunlar. Zinetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısmı müstesna. Baş örtülerini yakalarının üstünü (kapayacak surette) koysunlar. Zinet (mahal)lerini kendi kocalarından yahut kendi oğullarından yahut kocalarının oğullarından, kendi biraderlerinin oğullarından yahud kız kardeşlerinin oğullarından, yahud kendi kadınlarından, yahud kendi ellerindeki kölelerinden, yahud erkeklerden yana ihtiyacı olmayan (yani erkeklikten kalmış bulunan) hizmetçilerden, yahud henüz kadınların gizli yerlerine muttalı olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizliyecekleri zinetleri bilinsin diye ayakalarını da vurmasınlar. Hepiniz Allah'a tevbe eden ey müminler. Ta ki korktuğunuzdan emin, olduğunuza nail olasınız."



Ahzap suresinin 59. ayetinde ise şöyle denilmektedir:



"Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur. Allah çok yargılayıcı çok esirgeyicidir."



İlk önce zikrettiğimiz ayeti kerimede zinete vesile olan her şeyin gizlenip açıklanmamasına, yabancılara gösterilmemesine ancak kasdi olmadan açılan kısımlar müstesna, örtülmesinin vücuduna dair emir sarahten açıklanmaktadır. İstenmeden zaruri olarak açılan kısımları örtmeye çalıştıkları müddetçe üzerlerine bir şey terettüp etmez.



İbni Kesir tefsirinde bu ayeti şu şekilde açıklamaktadır: "Yani örülmesi mümkün olmayan kısımlar müstesna yabancılara zinete vesile olan hiç bir yerlerini göstermemelidirler." İbni Mes'ud diyor ki, "Bu örtü veya elbise gibi şeylerle olur. Eskiden Arab kadınlarının örtündükleri gibi. Elbisenin ait kısmından görülen taraflarında ise bir şey yoktur zira gizlenilmesi imkansızdır."



İmam Buhari 290/7'de Enes radıyallahu anhden rivayeten şu hadisi nakletmektedir. Uhud gününde hezimet baş gösterince herkes peygamberin çevresinden uzaklaştı. Yalnız Ebu Talha ve beraberindeki bir bölüm ashap zırhlı olarak onun çevresini sarmışlardı... Ebu Bekir'in kızı hazreti Aişe ve Ümmü Süleym.



Hafız İbni Hacer El-Askalani diyor ki: Bu hadise hicab emri gelmeden önce idi. İhtimaldir ki, o bakmak maksadı olmadan vuku bulmuştur. Benim fikrime göre "ancak açılan kısmı müstesna" ayetinin tefsirinde de zikrettiğimiz gibi ayetin gelişinden de anlaşılan yukarıdaki beyandır. Selefi salihinin bu ayeti üzerindeki görüşleri çok muhteliftir. "Açılan kısmı" tabirinden, bazıları dış kısımdaki elbisedir demişlerdir. Bir kısmı ise sürme, yüzük, bilezik, ve yüz kısmıdır demişlerdir. İbni Cerir tefsirinde (84/18) bazı sahabe ve tabiinden bu mevzuda pek çok rivayetler serdettikten sonra içlerinden şu görüşü secmişdir. İstisna edilen kısımdan maksat aslında en doğru kavil ise şudur: İstisnadan murad el ve yüzdür." Eğer böyle olursa müstesna edilenler arasında sürme, yüzük gibi şeylerde girer. Biz yukarıdaki fikri daha doğru ve en uygun te'vil olarak bulduk. Zira icma-i ümmetle variddir ki herkes namaz kılarken avret mahallini örtmek mecburiyetindedir. Ancak kadınlar namaz anında yüz ve ellerini açabilirler. Vücutlarının geriye kalan kısımlarını örtmekle mükelleftirler. Varid olan bir rivayetde Hz. Peygamber kadınlarını, bileklerinin yarıya kadar olan kısmını açabileceklerini belirtmektedir.1 Bütün icma bu konuda müttefik olduğuna göre erkeklerde olduğu gibi kadınların da avret olmayan mahallerini açık bulundurmalarında bir mahzur yoktur. Bu kendiliğinden meydana çıkıyor. Zira avret olmayan şeyin ızharı haram değildir. Kadın el ve yüzünü açabileceğine göre cenabı Allah'ın "ancak açılan kısmı müstesna" ayetiyle bu kısımlar istisna edilmiştir. Zira umumiyetle açık bulunan kısımları buralardır.



(1) İbni Cerir bu hadisin zayıfladığına işaret ediyor. O haklıdır çünkü hadisi şerif bu lafızlarla sahih değidir. Hatta münker hadislerdendir. ibni Cerir ise hadisi KATADE yoluyla rivayet ediyor. KATADE'nin rivayetinde hadisi şerifin metni aynen şu şekildedir: Rasulullah buyurdu: “Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir tadının şuraya kadarı müstesna olmak üzere elini göstermesi haramdır. Ve bileğini yarısına kadar tutmuştu." Halbuki bu isnat munkatıdır. Buna benzer bir rivayet te İbni Cüreyc’den variddir. Hazreti Ayşe dedi ki: Süslenerek kardeşim Abdullah İbni Tufaylin oğlunun yanına çıktım. Rasulullah bunu hoş karşılamadı dedim ki:



- “Ey Allah'ın Rasulu o benim kardeşimin oğludur. Ne var ki?” Rasululah buyurdu:



- “Kadın büluğa erince yüzünden başka hiç bir yerini açması helal değildir. Ancak şuralarını açabilir. Ve eliyle kendi bileğini tuttu."



Bu hadis isnat yönünden zayıf ve münkerdir. Hazreti Ayşe'nin Ebu Davud'dan rivayetten serdettiği hadisler bundan daha kuvvetlidir. Çünkü aynı hadisi rivayet eden Hazreti Esma'dan aynı şeyleri zikretmektedir. Sahabeler arasında cereyan eden hareket tarzı da aynı şekildedir. Ancak yukarıdaki hadisi takviye eder mahiyette hiç bir şahit yoktur. Tatbiki de varid değildir, o yüzden münkerdir. İbni Cüreyc'in rivayet ettiği hadiste de münkerlik vasfına sahiptir. Hatta Kur'an'a tamamen muhaliftir. Hazreti Ayşe’nin kardeşinin oğlunun yanına süslü olarak gitmesi açıkca inkar edilmektedir. Allahü Zülcelal Kur'an-ı Kerim'inde "Kocalarınzdan veya kardeşinizin oğullarından. Başka kimseye zinetini göstermeyin." buyuruyor. Bu ayet açıkça kadının zinetinin kardeşinin oğluna gösterebileceğini belirtmektedir. Bu yönüyle hadis münkerdir.



Bana göre bu tercih pek kuvvetli değildir. Zira Kur'an'ın üslubundan anlaşıldığı gibi ayette takip edilen gaye pek  bu şekilde değildir. Bu sadece fıkhi bir tercih unsuru olabilir. Fakat bizim düşünce metodumuzla yakından ilgili değildir. Zira böyle bir izah tarzına karşı bu şekide mukabele edilebilir. Kadının namazda yüzünü açması namaza mahsus bir haldir. Namaz dışında da aynı şeyin caiz olup olmıyacağı münakaşa mevzudur. Çünkü iki durum arasında önemli farklar vardır ve yüzden de kıyas edilemez. Kadınların namazda yüzlerini ve ellerini açık bulundurmalarına dair varid olan rivayetler pek çoktur. İlerde onları da zikredeceğiz. Biz bu sebepten muhalefet etmiyoruz. Ancak münakaşamız bu delilin bu mevzuundaki sıhhati ile ilgilidir. Yoksa iddianın sıhhatiyle ilgili değil. Burada istisna edilen kısımla ilgili gerçek hüküm bizim İbni Kesir’in tefsirinden naklettiğimiz metninde tashih ettiği şeklildedir. Kurtubi tefsirinde zikredilen rivayet de bizim fikrimizi destekler mahiyettedir.



İmamı Kurtubi 229/12'de şöyle diyor: "İbni Atıyye diyor ki: Ayetin lafılarından anlaşılan hükme göre ben öyle zannediyorum ki kadın hiç bir yerini göstermeyip zinet nev'inden olan her şeyini gizlemekle memurdur. Zaruret şeklinde açılması muhtemel hükümler ise bilmecburiyye veya bir şeyi ıslah için vaki olan istisnalardır. Bu şekilde açılan kısımlar zaruret nevinden olduğundan kadınlar için affedilmiştir." İmamı Kurtubi devam ediyor: "Bu güzel bir sözdür ancak yüz ve ellerin açılması adet ve ibadet nevinden pek çok kerre vakidir. Açıklık umumiyeti namaz ve hac ibadetinde vakidir. Ayetteki istisna lafzının da buraya varid olması en uygundur. Ebu Davud'un Hz. Ayşe'den rivayet ettiği şu hadisi şerif de fikrimizi destekler: Ebu Bekir'in kızı Esma Radıyallahu taala anhüma Rasuli kibriyanın huzuruna girdiğinde üzerinde ince bir elbise vardı. Rasulullah ondan yüzünü çevirdi ve şöyle dedi:



Ey Esma kadın hayız görmeye başladığı andan itibaren şurasından başka yeri görülmesi doğru değildir. Yüzünü ve avuçlarını işaret etti. Bu bir ihtiyat olup insanların bozulmaması için daha iyidir. Kadın ziynetinden eli ve yüzleri müstesna hiçbir kısmını göstermemelidir. Muvaffakiyet Allah'tandır. Ondan başka bir Rab yoktur." Bu hükmü de oldukça incelemek gerekir. Zira her ne kadar açılan kısımlar el ve yüzlerden ibaret ise de bu sadece mükellefiyet maksadı münasebetiyledir. Ayet bizim anlayışımıza göre açılan kısmın istisnası ifadesiyle kast değil, sadece anlatış tarzını belirtmiştir. Böyle bir durumda kasten açılan kısma da aynı ayeti teşmil etmek akıl ve mantık haricidir.



Evet Ebu Davud'un rivayet ettiği Hz. Ayşe'den mervi hadis kadının yüzünü ve ellerini açmasının caiz olduğuna açık bir delildir.2 Aynı hadisi çeşitli yoldan rivayet eden muhaddisler de takviye etmişlerdir. İmamı Beyhaki fiilen takviye etmiştir. Bu takdirde yukarıda zikrettiğimiz şekilde bir delil hükmünü alır. Bilhassa Peygamber Aleyhisselam devrinde bu şekilde muamele edilmesi de bir takviye unsurudur. Asr-ı Saadet'te kadınlar Rasulullahın huzurunda yüzlerini ve ellerini açarlardı. Buna rağmen o kendilerine bir şey demezdi. Bu mevzuuda bir çok hadis varittir. Bunlardan birkaçını zikredelim.



(2) Bu hadisi Ebu Davud Sünen’in ikinci cildinin 182- 183 ncü sayfalarında rivayet etmiştir. İmamı Beyhaki ise süneninin 2. cildinin 226 ncı ve 7. cildinin 86 ncı sayfalarında şu şekilde rivayet emiştir:



“Beşir oğlu Said Kattade'den, o da Düreyk oğlu Halid’den, o da Ayşe'den rivayet etmiştir. Ebu Davud hadisi zikrettikten sonra şöyle demektedir:



"Bu hadis mürseldir, zira Düreyk oğlu Halid Hazreti Ayşe’ye ulaşamamıştır.



Benim fikrime göre Beşir oğlu Said de zayıftır. Hafız İbni Hacer el-Askalani de "Takrib" adlı eserinde bunu böylece zikretmiştir. Fakat hadis başka yollarla da geldiğinden kuvvetlidir. Bu yolları şöyle sıralıyalım:



a. Ebu Davud Mürseller arasında bunu zikrettikten sonra der ki: "Katade anlatıyor, Rasulullah aleyhisselam buyurdu:



"Kadın hayız görmeye başlayınca onun yüzünden ve bileklerine kadar elinden başka hiç bir yerinin görünmesi doğru olmaz." Dürrü’l-Mensur cilt 5 sayfa 42.



b. Beyhaki de bu hadisi şu yollardan rivayet etmiştir: İbni Lühey'a Abdullah oğul İyaz’dan o da Ansar kabilesinden Rufaa’nın oğlu Ubey oğlu İbrahim’den, o da babasından o da Esma’dan anlatıyor: “Rasulullah aleyhisselatü vesselam Ebu Bekir’in kızı Ayşe’nin yanına geldi. Hazreti Ayşe’nin yanında kız kardeşi Esma bulunuyordu. Esma’nın üzerinde omuzları genişçe bol şami bir elbise vardı. Bunu gören Rasulullah iğrendiği bir şey gördü de gitti. Rasulullah biraz sonra tekrar geldiğinde Hazreti Ayşe sordu:



“Niçin gitmiştiniz?” Peygamber buyurdu:



- “Görmüyor musun durumunu? Müslüman bir kadın şurası ve şurası müstesna hiç bir yerini gösermez. İki elini aldı (asıl ve doğru olan başka bir kaynakta ise iki eteğini aldı) parmaklarından başka hiç bir yeri görünmiyecek şekilde kolunu tuttu. Sonra ellerini başına doğru götürerek yüzünden başka hiç bir yeri görünmeyecek şekilde kapattı.” "İmamı Beyhaki" diyor ki bu hadisin isnadı zayıftır. Çünkü İbni Lüheya’nın asıl adı Abdullah El-Hadremi, Lakabı Ebu Abdurrahman El-Mısri el-Gazi’dir. Bazı müneahhirin hadisçileri onun hadislerini hasen kabul ederler. Bazıları ise sahih kabul ederler. Heytemi de bu hadisi ondan rivayet ederek "Mecma’uz-Zevaid" adlı eserinin 5. cildinin 137. sayfasında kaydetmiştir. Kebir ve Evsat adlı eserlerinde de hadisi zikrettikten sonra şöyle demektedir: "İbni Lühey'anın hadisi hasendir. Bu hadisin diğer ravileri ise sahih hadis ravileridir.



İmamı Beyhaki bu hadisi başka yöndende takviye etmiştir. Hazreti Ayşe’nin ve İbni Abbas’ın hadislerini serdettikten sonra diyor ki: "Allah'ın zahir olan zinetleri mübah kılmasını beyan eden geçmiş sahabelerden bazıları da bu mürsel hadisle aynı fikirdedirler. Bu durumda hadis kendiliğinden takviye buluyor" Zehebi de "Tehzibü sünen El-Beyhaki" adlı eserinin 1. cildinin 38. sayfasında buna muvafakat etmektedir.



Beyhaki’nın "bazı sahabeler" kaydıyle işaret ettiği eshab Hazreti Ayşe, İbni Abbas ve Abdullah İbni Ömer’dir. Buna benzer rivayetler Evzai'nin de dediği gibi Ata İbni Ebi Rehab, Said bin Zübeyr’den de variddir."



Yukarıdaki hadise uygun şekilde fiiliyata dair Rasulullah’dan pek çok hadis zikredilmiştir.



1- Ümmü Atıyye rivayet ediyor. Rasulullah kadınlara bayram namazına gitmelerini emredince “Bizden birimizin örtüsü yoktur” dedim. Rasulullah buyurdu:



“O da kardeşimin üst örtüsünü giyinsin.” Bu hadis müttefekun aleyhdir. Açıkça Peygamber devrindeki kadınların namazlara giderken üstlerinden bir elbise giydiklerini açıklamaktadır.



2- Bu da Ümmü Atıyye’den rivayet edilmiştir. Rasulullah Aleyhisselatü vesselam Medine’ye gelince Ensarın kadınlarını bir eve topladı. Sonra Hattab oğlu Ömer’i onların yanına gönderdi. Ömer kapının yanına geldi ve onlara selam verdi. Selamını kadınlar tekrarladılar. Ömer konuşmaya başladı ve dedi ki:



- “Ben Allah elçisinin elçisiyim. Rasulullah beni size gönderdi.” Kadınlar hep birden “Rasulullah ve Rasulullah'ın elçisi bize hoş geldiler” dediler. Hazreti Ömer devam etti.



- “Siz Allah'a şirk koşmayacağınıza, hırsızlık yapmıyacağınıza, zina etmiyeceğinize, evladınızı öldürmiyeceğinize, çevrenizdekilere iftira etmiyeceğinize, bühtan etmiyeceğinize ve Allah'a isyan etmiyeceğinize dair biat eyleyin. Kadınlar “evet biat ederiz” dediler. Ömer evin dışından elini yukarıya kaldırdı. Kadınlar da iç kısımda ellerini yukarıya kaldırdılar. Sonra dedi ki:



-"Allah'ım sen şahit ol" Bundan sonra hayızlı olmayanların bayram namazına gidebileceğini bildirdi. Cenazenin gerisinde gitmekten nehyetti. “Sizin üzerinize Cum'a namazı yoktur” dedi. Ben bühtan ve isyan üzerinde ona süal sorduğumda Ömer “o, çığlıkla ağlamaktır,” dedi.



İmam Ahmed Müsned’inin 6. cildinin 408-409, Beyhaki, 3. cildinin 104 ve 105 nci sayfalarında Abdurrahman oğlu İsmail Atıyye’den o da ninesi Ümmü Atıyye’den bu hadisi rivayet ettiğini kaydederler. İbni Huzayme ve İbni Hibban da sahihlerinde kaydetmişlerdir.



İbni Hatem "cerh ve tadil" adlı eserinde bu hadisin ravisi olan ismaili zikretmiş ve onun rivayet ettiği hadislerden hiçbirini cerh ve tadil etmemiştir. Takrib’de ise İsmail’den makbul ravi olarak bahsedilmiştir.



Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi kadınların bayrama gidişleri Hicap farizasından sonra olmuştur. Ümmü Atıyyenin hadisinde geçen Hazreti Ömerin kadınların yanına girmeyip, sadece kapının ardından konuşması da bu fikrimizi teyid eder mahiyettedir. İşte o zaman Hazreti Ömer kadınların bayrama gitmelerini bildirmiştir.



1- Abdullah oğul Cabirden: "Ben Rasulullah'ın huzurunda bir bayram günü hazır bulundum. Rasulullah ezan ve kametsiz hutbeden önce namaza başladı. Sonra Bilal’a dayanarak ayağa kalktı. Allah'tan korkmayı emrederek Allah'a itaata teşvik etti. Orda bulunan cemaata çeşitli konularda vaaz ve nasihat etti. Biraz geçtikten sonra kadınların yanına gitti. Onlara da vaaz ve nasihat etti ve şöyle dedi: “Sadaka verin. Zira sizin çocuğunuz cehenneme odunsunuz.” Oturan kadınların arasında yanakları siyah ve benli bir kadın niçin ya Rasulullah dedi. Rasulullah buyurdu: “Çünkü siz çok şikayet eder ve ileri gelenlerinize küfr edersiniz.” Cabir diyor ki kadınlar kendi ziynet eşyalarından çeşitli miktarda tasadduk ettiler. Yüzüklerini Bilal’ın elbisesinin üstüne atıyorlardı.3



Bu olay hicretin altıncı senesinde Peygamberin hudeybiye musalahasından dönüşünde imtihan ve biat ayetlerinin nüzulü sırasında vuku bulmuştu. Ümmü Atiyye de rivayetinde bunu belirtir mahiyette ifade tarzı kullanmaktadır. Rasulullah Medine’ye geldiği zaman demektedir. Buradaki geliş hicret sebebiyle değil Hudeybiye’den dönüştür. İlk akla gelen hicret zamanı olabilir. Fakat tarihi hakikat Hudeybiye dönüşüdür. Şurası bir hakikattır ki Rasulullah'ın kadınların erkekler yanında yüzlerini açmalarına bir şey dememesi bunun cevazına delildir. Durum böyle olunca malum olduğu gibi bir hüküm başka birisiyle nesh edilip kalmaktadıktan sonra asla değişmez. Bizim iddiamız odur ki bundan sonra o hükmü kaldırır mahiyette hiç bir hüküm varid olmamıştır. Hatta devamını teyid eder mahiyette geçer. Hadiseler pek çoktur. Bunun aksini iddia edenler o hükmü kaldıran delili açıkça zikretmelidirler. Yoksa hükme muhalefet imkan haricine çıkar.  



(3) Bu hadisi Buhari 3. cildinin 295. 4. cildinin 54. sayfalarında Müslim 4. cildin 101. sayfasında, Ebu Davud 1. cildin 286. sayfasında, Nesei 2. cildin 5. sayfasında İbni Hazım 3. cildin 218. sayfasında İbni Maceh 2. cildin 314. sayfasında Malik 1. cildin 309. sayfasında İbni Abbasdan rivayet etmişlerdir.



İmamı Ali'nin bu kıssa ile ilgili hadisini ise Tirmizi Bolak baskısının 1. cildinin 167. sayfasında zikretmiş ve "sahih, hasen bir hadistir" demiştir. Ahmed İbni Hanbel ise 562. ve 1347 nci sıra numarasında bu hadisi kaydetmiştir. Ziya el-Makdisi Muhtarın 1. cildinin 214 sayfasında kaydetmiştirl. Bunun isnadı daha da kuvvetlidir. Hafız da Feth adlı eserinde bu fetvanın Kurban bayramında taşlamadan sonra kurban kesilirken vuku bulduğunu söyliyerek delil getirmektedir.



İbni Hazm şöyle der:



"Şayet yüz kısmı avret mahalli sayılsaydı halkın huzurunda o açtığı zaman tekrar örttürülmesi gerekirdi. Şayet yüzü örtülü olsaydı İbni Abbas onun güzel veya çirkin mi olduğunu nerden bilecekti.



İbni Battal ise şöyle diyor: Hadisi şerifte fitne korkusuyla yüzü çevirmenin zaruretine dair emir vardır. Fitneden emin olununca men edilemez. Hatta Rasulullah bile Fazl’ının yüzüne dikkatlice baktığının farkına varınca çeviriyor. Fitnenin harekete geçmesinden çekiniyor. Bu da insanoğlu tabiatındaki kadına karşı meyli ve hayreti ve bu zaafının kötü neticesini Rasulullah'ın iyi bilmesindendir. Aynı zamanda peygamberlerin hanımları için gereken peçenin diğer mü'min kadınlara zaruret olmadığını da delalet eder. Şayet yüzü örtmek bütün kadınlara vacip olsaydı. Rasulullah Aleyhisselatü vesselam Hüşami Kabilesinden olan kadının da yüzünü örtmesini emreder. Ve Fazl’ın yüzünü öte tarafa çevirmezdi.



Yine bu hadisi şerifte kadının yüzünü örtmesinin farz olmadığını icmaı ümmetle yabancılar görse bile yüzünü açmasının gerektiğine dair belirtiler mevcuddur."



İbni Battal’dan zikrettiğimiz bu metne Hafız şu şekilde karşılık vermektedir. Hüşami kabilesine mensup kadından İbni Battal’ın delil olarak getirdiği kıssa münakaşa mevzuu olabilir. Çünkü o kadın ihramlı olduğunda yüzünü açmış bulunuyordu.



Her ne kadar Hafız bu fikirdeyse de gerçek onun serdettiği gibi değildir. Zira yukarıda da açıkladığımız gibi Hüşami kabilesine mensup kadının Rasulullaha süal sorması cemrei akabede şeytan taşladıktan sonra vuku bulmuştur. Bu durumda ihramdan çıkmış olması gerekir.



Hatta Hüşami kabilesine mensup kadının süal sorduğu anda ihramlı olduğunu kabul etsek bile İbni Battal’ın yukarıda zikrettiğimiz delilini çürütmez. Çünkü yüzü örtmekle veya açmakta ihramlı kadınla diğeri arasında hiç bir fark yoktur. Birisine caiz olup diğerine caiz olmaz diye bir şey söylenemez. Şayet bir kadın yabancılar yanında yüzünü açacak olursa o takdirde caiz olmıyacaktır. Halbuki İbni Abbas’ın baktığı kadın güzel ve şık idi. Fazıl ona vurulabilirdi de. Buna rağmen Rasulullah kadını yüzünü örmesini emretmiyordu. Fazlın yüzünü öteye çeviriyor. Bu da gösteriyor ki yüz örtmek güzel veya çirkin kadınların üzerine vacip değil sadece fitneyi def için müstehaptır. Bazı fazilet sahibi kimselerin kadının yüzünü açık olmadığına dair sarfettikleri beyana gelince tamamen gerçeğe aykırıdır. Şayet kadının yüzü kapalı olmuş olsaydı rivayeti nakleden kişi nasıl olupda onun güzel ve parlak bir kadın olduğunu bilecekti. Yine Fazl neden tekrar ve tekrar dönüpte ona bakacaktı. Hadis açıkça kadınların yüzlerinin avret mahalli olmayacağını beyan etmektedir.



Bir kerre vakıa Hz. Peygamberin son zamanlarında cereyan etmiştir. Rasulullah'ın fiili ile ortaya koyduğu bir şey ise sabit hüküm mesabesine geçer.



3- İbni Abbas’dan: "Hasam kabilesinden bir kadın veda haccında Rasulullah'tan fetva istedi. Abbas’ın oğlu Fadıl ise Rasulullah'ın benzeri idi. (Fadıl parlak bir erkek idi) hadis devam ediyor. Fadıl kadına doğru dönerek ona birşeyler söylemeye başladı. (Kadın oldukça güzeldi. Rasulullah Fadıl'ın çenesini tuttu ve yüzünü öbür tarafa çevirdi.)4



Bu kıssayı Ebu Talip oğlu Ali (r.a.) hazretleri rivayet eder. Anlattığına göre Rasulullah cemrede taş attıktan sonra da kurban keserken kadın sual sormuştu. İmamı Ali rivayete şunu da eklemişti:



(4) Bu hadisi Buhari 9. cildinin 107. sayfasında, Müslim 4. cildinin 134. sayfasında, Nesai 2. cildinin 86. sayfasında, Beyhaki 7. clidinin 84. sayfasında, "Evlenecek erkeğin kadınlara bakması" babında zikretmişlerdir. Hafız "Fetih" adlı eserinin 9. cildinin 173. sayfasında aşağıdaki malümatı dercetmektedir:



"Bu hadiseden aynı zamanda bir kadınla evlenmek isteyen erkeğin kadının güzelliklerini düşünmesinin caiz olacağına dair hüküm de beliriyor. İsterse bu arzu evlenme isteğinden ve nişandan önce olsun. Çünkü Rasulullah Aleyhisselam kadına baktıktan sonra onu tasvip etti denilmektedir. Aynı zamanda bazı rivayet tariklerinde ifade edildiği gibi Rasulullah ona buyurdu ki:



“Benim kadına ihtiyacım yoktur." Rasulullah Aleyhisselamın yabancı kadınlara bakmasının caiz olup diğerlerinin caiz olmayacağı fikri de yaygın olan görüşler arasındadır. Ebu Bekir İbnül Arabi ise aynı konuda başka bir yol tutmuş ve hadisi şu şekilde izah etmiştir: "Olabilir ki bu emir örtünme ayetinin gelmesinden önce vuku bulmuştur."



(Abbas Peygambere dedi. “Ey Allah'ın Rasulu neden amcazadenin boynunu öbür tarafa çevirdin?” Peygamber buyurdu:



“Gördüm ki, ikisi de genç idiler. Onları şeytanın aldatmasından emin olamadım.” )



İmamı Ahmed'in bizzat Fadıl’dan şu rivayeti vardır. (211/1).



(Ben ona bakıyordum. Rasulullah bana baktı yüzünü onun yüzünden çevirdi. Sonra ben tekrar baktım. Rasulullah yine yüzümü çevirdi. Ve üç kere aynı hareketi tekrarladı. Yine de ben vaz geçmemiştim.) Bu hadisin rivayeti Sika ravilerdendir. Fakat, rivayet munkatıdır.



3- Sehl bin Saad’den "Kadının birisi Rasulullah'ın huzuruna geldi ve dedi: Ya Rasulallah kendimi sana hibe etmek için geldim. Rasulullah ona baktı gözünü gezdirdi. Sonra başını eğdi. Kadın Rasulullah'ın bir şey arzu etmediğini görünce oturdu."5



4- Hz. Ayşe (r.a.) dan: "Mümin kadınlar Rasulullah'la birlikte sabah namazında hazır bulunurlardı. Örtülerine bürünmüş halde namazlarını eda ederlerdi. Sonra evlerine dönerlerdi. Karanlıktan onları kimse tanımazdı."



5- Kays’ın kızı Fatma'dan: “Hafsin oğlu Ebu Amir onu tamamen boşamıştı ve kayıptı. (Başka bir rivayette de üç talakla boşamıştı.) Kadın Rasulullah'ın huzuruna geldi ve olanları ona anlattı. Rasulullah ona Ümmü Şureyk'in evinde iddetini tamamlamasını emretti. Sonra dedi.



(5) Bu hadisi İmamı Buhari ve diğerleri Ebu Davud’un sahihinin 449. sayfasında varid olan rivayetten apayrı şekilde serdetmişlerdir. Buradaki istidlal ciheti ise "Karanlıktan bilinmezlerdi" sözüdür. Bu sözün açıkça ifadesi karanlık olmayınca tanınacaklarını belirtmektedir. Malum olduğu gibi kadınları tanıyabilmek için yüzlerini görmek zarureti vardır. Bu durumda asrı saadetteki kadınların yüzleri örtülü değil açıktır. Ebu Yali'nin müsneddinin 2. cildinin 214. sayfasında sahih senetle serdettiği hadiste sarahatan bizim yukarıda kaydettiğimiz hüküm belirtiyor. Hadisin son kısmı lafız bile lafız aynen şu şekilde "Bizden bazımız bazımızın yüzünü bilemiyorduk."



“O kadarını ashabım korur. Sen İbni Ümmü Mektum’un yanında iddetini doldur. Zira o ama bir adamdır. Yanında örtünü indirebilirsin.” Başka bir rivayette şöyle variddir. (Ümmü Şüreyk'in yanından taşın. Ümmü Şüreyk Ensardan zengin bir kadındı. Allah yolunda pek çok nafaka verirdi. Misafirler hep onun yanında kalırlardı. Yapacağım dedim Rasulullah:



“Yapma Ümmü Şüreyk misafiri çok olan bir kadındır. Ben senin örtünün düşmesinden veya elbisen açılıp ayaklarının çevrede bulunanlar tarafından görülmesinden çekiniyorum. Böyle bir durumdan sen de kaçınırsın. Fakat amcan oğlu Abdullah İbni Ümmü Mektum'un evine git. -Abdullah ile aynı sülaleden idiler.- Şayet sen örtünü indirsen de o seni görmez” dedi. Ben de Abdullah İbni Ümmü Mektum'un yanına gittim. İddetim bitince bir münadinin namaza çağırdığını duydum. Mescidi nebeviye vardım. Rasulullah'la birlikte namaz kıldım. Rasulullah namazımı bitirince minberin üzerine çıktı ve şöyle dedi:



“Vallahi ben sizi ne korkutmak ne teşvik etmek için sadece şu vakıayı bildirmek için topladım. Temim ed-Dari Hristiyan bir adamdı. Geldi biat etti; müslüman oldu. Ve bana öyle sözler söyledi ki, tıpkı benim size Mesih Aleyhisselam ve deccal mevzuunda söylediğim sözler gibiydi."6



(6) Bu hadisi müslim sahibinin 4. cildinin 195. sayfasında ve 8. cildinin 203. sayfasında zikretmiştir. Hadisi şerifin kadınlarda yüz kısmının avret mahalli olmıyacağına dair belirttiği hüküm açıktır. Şöyle ki Rasulullah aleyhisselatü vesselam Kays’ın kızı Fatıma’yı başörtülü olarak erkeklerin görmesinde mahzurlu bir tarafı bulmuyor. Bu da gösteriyor ki başı örtme vacip olduğu gibi yüzü de örtme zarureti yoktur. Buna rağmen Rasulullah yine de onun hımarının düşüp ayeti kerime ile açıkça haram olduğu belirtilen kısımlarının görünmesinden çekinerek daha ihtiyatlı bir yol takip ediyor. Ve Fatıma’yı Ümmü Şüreyk'in evinden ama olan İbni Ümmü Mektum’un evine naklediyor.



6- İbni Abbas'dan: İbni Abbas'a dendi ki:



- “Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesselem ile hiç bir Bayramda hazır bulundun mu?”



- “Evet” dedi İbni Abbas. “Şayet küçük olmasaydım hazır bulunamayacaktım. Rasulullah'ın alemi Kesir b. Salt evinin önünde bulunuyordu. Kendisi de oraya geldi ve namazı kıldı. (İbni Abbas diyor ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi Veselelemi inip eliyle adamları oturttuğunu sonra onları yarıp geçtiğini görür gibi oluyorum.) Sonra kadınlar geldiler ve beraberlerinde Bilali Habeşi'de bulunuyordu. Rasulullah şu ayeti okudu:



"Ey Peygamber, mü'min kadınlar- Allah'a hiç bir şeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlatlarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getirmemeleri, emredeceğin her hangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları şartıyla sana biatleşmeye geldikleri zaman, biatlerini kabul et. Onlar için Allah'tan mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir." Ayeti bitirdikten sonra işte siz bunun üzerine kaim misiniz? İçlerinden bir kadın kalktı evet ey Allah'ın Peygamberi dedi. Ama diğer kadınlar hiç bir cevap vermediler. İbni Abbas diyor ki: Rasululullah onlara vaaz etti ilahi emirleri zikretti sadakayı emretti. Bilal elbisesini açmıştı: İşte size anam babam feda olsun haydin diyordu. Ben onların ellerinde bulunan şeyleri çıkarıp Bilal’in elbiseninin üstüne fırlattıklarını görüyordum. Başka bir rivayette kadınlar parmaklarına taktıkları ziğir ve yüzüklerini atıyorlardı. Sonra Rasülullah ve Bilal peygamberin evine döndüler.[295]



7- Haris’in kızı Sübey'aden: "Sübey'a Havle’nin oğlu Sa'dın nikahı altında idi. Saad veda haccında vefat etmişti. Bedir harbinde bulunmuştu. Ölmeden dört ay ona gün önce Sübey'a hamlini vaz etmişti. Nifastan temizlenince Batek'in oğul Ebussenabil onunla karşılaştı. Sübey'a gözlerine sürme çekmişti. Ebussenabil ona şöyle dedi:



- “Kendi nefsine arkadaş ol- Veya buna benzer- Yoksa sen nikahlanmak mı istiyorsun? Daha kocanın ölümünün üstünden dört ay on gün geçti.” Sübey'a diyor ki: Ben Rasulullah Sallalahü Aleyhi Vesellemin yanına geldim. Batek'in oğlu Ebussenabil'in söylediklerini anlattım. Rasulullah şöyle dedi:



“Hamlinizi vaz ettikten sonra helal oldun."8



İbni Hazm İbni Abbas’ın yoluyla zikrettiği hadise şu ilaveyide koymuştur: İşte İbni Abbas Rasulullah Aleyhisselatü vesselamın huzurunda kadınların ellerini görebiliyor. Bu da elin ve yüzün avret mahalli olmayıp kapanmasının zaruri olmayacağının delilidir. El ve yüzden maada vücudun bütün kısımlarını örtmek farzdır.



Bu kıssada nakledilen Rasulullah'ın kadınlarla biatleşmesi vakıası da bu hükmün, hicabın fraz olma emrinden sonra vukuu bulduğuna delildir. Bilindiği gibi hicap emri hicretin 3. senesinde farz kılınmıştır. Biat ayeti ise hicretin 6. senesinde nazil olmuştur. Hafızda "Feth, Cilt  2 sayfa 377" İbni Abbasdan nakledilen vakıanın Mekkenin fethinden sonra vukuu bulduğunu belirtmiştir.



İmamı Taberani’nin Kays bin Ebu Hazm'dan rivayet ettiği hadiside yukarıdaki fikri destekler mahiyettedir. Ebu Hazm diyor ki: Biz Hazreti Ebu Bekir hastalandığı vakit yanına vardığımızda beraberinde beyaz yüzlü titrek elli bir kadın görmüştüm. Bu da Esma binti Amis idi.



Heytemi 5. cildinin 170. sayfasında şöyle der: Bu hadisi rivayet edenler sahih kimselerdir. Esma binti Amis Ashaptan bir kadın olup Hazreti Ebu Bekirkin Hanımıdır. Görülüyor ki Ebu Bekirin zevcesi yabancıların yanında titrek ellerini açık bulundurarak oturuyordu yanında bulunan kocası Ebu Bekir hiç bir şey demiyor. Şu halde el ve yüzü kapamak zarureti vaki değildir.



(8) Zannederim ki Rasulullah yüce bir şey üzerinde hutbesini irad etti. Belki  de bineğinidir. Minber diyemeyeceğiz. Çünkü İbnül Kayyim El



8- Yine İbni Abbas'dan:



Kadının birisi biat etmek için Rasululullah'ın yanına geldi. Gözünde sürme yoktu ve kına yakınmamıştı. Rasulullah; kadın sürmelenip kınalanıncaya kadar biatını kabul etmedi."9



Bu hadislerin hepsi kadının elini ve yüzünü açmasının caiz olacağına delalat etmektedirler.10  Aynı zamanda Hz. Ayşe radıyallahü anha’nın daha önce geçen hadisini te'yid etmektedir:



Cevzi ve diğer ulemanın bildirdiğine göre Hz. Peygamber'in Bayramlarda minbere çıkarak hutbe irad ettiği açıkça bilinmemektedir. Çoğu kez olduğu yerde ayağa kalkarak hutbe okurlardı. Cabir’in rivayet ettiği ve bizim daha önce serdeddiğimiz hadisi şerifde şöyle denilmektedir: Sonra Rasulullah Bilali Habeşi’ye dayanarak ayağa kalktı.



İbnül Kayyim El Cevzi "Zadül maad" adlı eserinde şu bilgiyi vermektedir: "Rasulullah'ın dışarıda üzerine çıktığı her hangi bir minber yoktu. Medine’deki mescitte bulunan yere de çıkmış değildi. Sadece olduğu yerde ayağa kalkar ve o şekilde hutbesini irad ederdi. (İbnül Kayyim Cabir’in ve İbni Abbas’ın rivayet ettiği hadislerle birlikte bir kaç hadis zikrettikten sonra şöyle demektedir:) Bu hadisten anlaşılan Peygamber minber veya bineğin üzerinde hutbe irad etmiştir. Bu iki hadisin sıhhatında şüphe olmadığına göre durum nasıl ifade edilebilir. Minberi ilk olarak camii dışına götüren Hakem oğlu Mervan’dır. O yüzden kendisine karşı gelenler olmuştur. Çamurdan veya kerpiçten ilk olarak minber bina eden ise Salt oğlu Kesir’dir. Mervan onu Medine’ye emir tayin ettiği zaman Camii dışına minber naklederek halka hutbe irade etmiştir. Belki bu hadiste zikredilen yüksek yerden murat musalladaki seki veya benzeri yüce bir mahaldir. Rasulullah buradan hutbeyi irad ettikten sonra kadınlara vazu nasihatta bulunmuştur. Şüphesiz ki en doğrusunu bilen Allahü Zülcelal'dir.



(9) İmamı Ahmed bu hadisi müsnedinin 6. cildinin 432. sayfasında iki yoldan ihrac etmiştir ki yollardan birisi sahih diğer ise hasendir. Kendisinin belirttiğine göre Ebussenabil Sübeya'yla nişanlanmış fakat Sübeya evlenmekten kaçınmıştı. Bu da gösteriyor ki sahabe devri kadınlarının örfünde el ve yüzler avret mahalli değildir. Şayet avret mahalli sayılsaydı. Ebussenabil’in önünde Sübeya’nın elini ve yüzünü açık bulundurması gerekirdi.



(10) Buna benzer bir hadis de Ata İbni Ebi Rabah’ın İbni Abbas’tan rivayet ettiği hadisi şeriftir. Ata diyor ki: Abdullah İbni Abbas bana şöyle dedi:



- “İstermisin sana cennetlik bir kadın göstereyim?”



- “Evet” dedim. İbni Abbas dedi ki:



“İşte şu esmer kadın Rasulullah'ın yanına geldi, ben sar'a geçiriyorum. Allah için bana dua et” dedi. Rasulullah buyurdu:



“Dilersen sabret ve karşılığında cenneti bul. Dilersen sıhhat bulman için dua edeyim. Bundan sonra kadın o halde sabredeyim” dedi."



- Bu vak'ayı İmamı Buhari 10. cildin 94. sayfasında. İmamı Müslim 8. cildin 16. sayfasında, İmamı Ahmed müsnedinin 3240 numaralı hadisinde zikretmiştir.



(11) İbni Sadin tabakatının 4. cildinin 147. sayfasında şöyle bir hadiste nakledilir: Ebu” Esma Ebu Zer El-Gıfari hazretlerinin yanına geldiğinde beraberinde esmer bir kadın bulunuyordu. Bu sıralarda Ebu Zer el-Gıfarı Rebeze’de ikamet ediyordu. Ebu Esma diyor ki: Beni görünce Ebu Zer El-Gıfari şöyle dedi:



- “Bakmaz mısınız şu esmer kadına bana ne emrediyor.” Ebu Nuaym de 1. cildinin 161. sayfasında sahih bir senetle aynı vak'ayı zikretmiştir. Başka bir tarikle Ebu Nuaym’ın 1. cidinin 174. sayfasında Ebu Süleyldan diyor ki: Ebu Zer Gıfari’nin kızı üzerine yünden bir örtü atarak Ebu Zer'in yanına geldi. Yanakları esmerimsiydi. Kolunda bilezikleri vardıl. Ebu Zerin önüne geldi etrafında Ebu Zer’in yaranı dizilmiş oturuyordu. Dedi ki:



- “Babacığım, çiftçiler ve bekçiler seni bu batıl şeylerle iflas ettireceklerini zannediyorlar.” Ebu Zer dedi:



“Bırak yavrum baban sarı beyaz neye sahipse hepsi Allahın mülküdür. Hamd yine ona mahsustur.” Bu vak'ayı zikreden ravilerde güvenilir kimselerdir.



İbni Asakir tarihinin 2. cildinin 73. sayfasında Salb İbni Zübeyr’in vak'asını anlatırken şu malumat verilmektedir. Salbın Annesi Ebu Bekirin Kızı Esma tebessüm ederek parlak bir çehre ile yanımıza geldi diye zikredilmektedir. 283. sayfasında da Mihran oğlu Meymun’dan şu rivayet anlatılmaktadır. "Ümmü Derda’nın yanına vardığımda ince bir başörtüsünü kaşının üzerinden çenesinin altına kadar sarmış olduğunu gördüm.”



Gömlekten veya hırkadan kesilmiş olan kısımdır. Kelimede filolojik olarak kesmek manasına gelen "ceb" mastarında türemiştir. Allahü Teala başörtüsünün boyuna ve göğse sarılmasını emrediyor ki, bu o kısımların örtülmesinin vacip olduğuna delalet eder.



Emri ilahide yüzün örtülmesi diye bir şey geçmediğine göre bu kısımların avret mahalli olmadığı meydana çıkıyor. Buna binaen İbni Hazm "Muhalla" adlı büyük eserinin üçüncü cildinin 216-217"inci sahifelerinde şöyle diyor:



Allahü teala başörtüsünü- yakalarının üstüne atılmasını emretmekle bu kısımların avret mahalli olup göğsü ve boynu örtmesinin vacip olduğunu nas ile ifade etmiş oluyor. Bu ayeti kerimede yüzün açılmasının mübah olduğuna delalet vardır. Bundan başka ksımları açmak ise imkan dışıdır.



Bizim fikrimize dair üzerinde söz ettiğimiz ayeti kerimenin orta kısımlarında açık şekilde işaret vardır.



“Mümin erkeklere de söyle gözlerini haramdan sakınsınlar. Ve ırzlarını muhafaza etsinler. Mü'min kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısmı müstesna." Nur- 30 ayeti kerime kadınların açılan kısımlarının görülmesinin mümkün olduğuna işaret ederek onlara bakmaktan korunmayı emrediyor. Bu kısımlar ise el ve yüzlerden başka taraf olamaz. Buna benzer bir hadisi şerif de vardır. Rasulullah Sallahü Aleyhi Veselem buyuruyor:



“Sakın ha yollarda oturmayasanız. Eve döndüğünüz zaman yoların hakkını veriniz.” Ya Rasulallah yolların hakkı nedir diyenlere Rasülullah buyurdu:



“Gözü korumak, eziyyet verici şeyleri kaldırmak, selam vermek, marufu emredip münkeri nehyetmektir.”12



(12) Bu hadisi Buhari 3. cildinin 11. sayfasında, Müslim 3. cildinin 7. sayfasında Ebu Davud 2. cildinin 291. sayfasında, İmamı Ahmed İbni Hanbel 3. cidinin 36. sayfasında, Ebu Said El Hudri’den ve Ebu Talha El Ancarı’dan naklen rivayet etmektedirler.



Başka bir hadisi şerifde şöyle buyurur:



“Ey Ali baktıktan sonra bir daha bakma ile bakış senindir ama sonuncusu değil.”13



Abdullah oğul Cerir'den diyor ki: Ben Rasulullah Sallallahü Aleyhi Veselleme ansızın bakış mevzuunda sordum, Rasulullah gözümü çevirmemi emretti.14



İmamı Kurtubi tefsirinin 12. cildinin 230. sahifesinde. Ve diğer müfessirlerde bahis mevzuu olan ayeti kerimenin tefsirinde ayetin inişine sebep olarak şöyle demektedir:



"O zamanki kadınlar başlarını yaşmakla örttükleri zaman belin üst kısmından sarkıtırlardı. Tıpkı naptılerin yaptıkları gibi. Boyun gerdan ve kulaklar bu durumda örtülmezdi. Onun üzerine Allah'ü Teala (himarı) Başörtüsünü, üzerinden sarmalarını emretti."



Hazreti Ayşe Radıyallhü taala validemizden, dedi ki:



"Allah ilk muhacir kadınlarına merhamet etsin. (Baş örtülerini yakalarının üstünü kapayacak surette koysunlar.) Ayeti inince üstlerine giydikleri abalarını yırttılar ve onu başörtüsü olarak kullandılar. Başka bir rivayette de ibare şu şekildedir: İzarlarını aldılar eklendikleri kısmından yırtarak başörütüsü yaptılar.”15



(15) Bu hadisi Buhari 2. cildinin 182. ve sekizinci cildinin 392. sayfalarında nakletmiştir. İbni Ebi aynı hadisi daha mükemmel senetleriyle Şeybe kızı Safiyeden nakletmiştir. İkinci rivayet aynen şöyledir:



"Biz Hazreti Ayşe’nin yanındayken Hazreti Ayşe’nin şöyle dediğini işittik: Söz konusu kureyşli kadınlar fazilet sahibidirler. Ama Allah'a yemin ederim ki Medineli Ansar kadınlarından daha faziletli kimse bulunamaz. Onlar kadar Allah'ın kitabına sadakatla bağlanan, Kuranı mübine kuvvetle inanan pek az bulunur. Nur suresindeki "Baş örtülerini de yakalarının üstünden atıversinler" mealindeki ayet inince kocaları onlara Allah'dan nazil olan ayetleri okudular. Herrek karısına, kızına, bacısına ve bütün akrabalarına Allah'ın emrine sadakatla bağlanmayan hiç bir kadın çıkmadı. Başlarında kuş varmış gibi saçlarını örterek Rasulullah'ın gerisinde namaza durdular."



Gamid kabilesinden Haris 'in oğlu Haris'den, diyor ki:



Biz Mina’da iken babama bu cemaat nedir diye sordum babam dedi ki, onlar bir müneccim için toplanmışlardır. Haris diyor ki: Biz indik "başka bir rivayette de geldik" baktık ki, Rasulullah Aleyhisselam insanları tevhide ve imana davet ediyordu. Oradaki kalabalık ise Rasulullah'ın sözünü reddedip ona eziyet ediyorlardı. Gün yarıya varıp yanındaki kalabalık çekilince gerdanlığı görünen bir kadın ağlıyarak Rasulullah'ın yanına geldi. Kadının elindeki kadehte su bulunuyordu bir elinde de mendil vardı. Onu Rasülullah'a sundu, Rasulullah sudan içti, abdest aldı. Sonra başını kadına doğru kaldırarak buyurdu ki:



- "Ey kızım başörtünü gerdanına da ört. Babanın mağlup ve zelil olacağından korkma."



“Kimdir bu kadın?” dediğinde,



“O kızı Zeyneb’tir” dediler.16



Bundan sonra ayeti kerimedeki "gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar." İbaresine gelince bu da kadınların ayaklarını da örtmelerinin vacip olduğunu göstermektedir. Şayet böyle olmasaydı her hangi bir kadın gizlemesi gereken süs eşyasını (Arabların nesne) açabilirler ve sadece ayaklarını vuramazlardı. Ayağın açılması şeriata muhaliftir. Bu yüzden kadınlardan birisi çevresinde bulunan erkeklere gizlediği süs eşyası olan halhalını bildirmek için ayağını vuruyordu. Ve Allahü Taala o yüzden bu ayeti kerime ile ayak vurmayı da yasak etti. İbni Hazm'de "muhalla" adlı eserinin üçüncü cildinin 216. sahifesinde, tıpkı bizim beyan ettiğimiz gibi izahat verererk. Şöyle demektedir: "Bu da ayakların ve baldırların gizlenmesi gerektiğini açılmasının asla helal olmayacağını belirten bir nasdır."



(16) Bu hadisi Tabarani "Mu’cemül kebir"' adlı eserinin 1. cildinin 245. sayfasında. İbni Asakir "Şam tarihi" adlı eserinin 4. cildinin 46. sayfalarında zikretmişlerdir.



Bu fikrimizi destekler mahiyette İbni Ömer'den merfu bir hadiste Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor:



"Kim hile ile elbisesini çekerse Allah kıyamet gününde asla onlara rahmet nazarıyla bakmaz.” Bunun üzerine Ümmü Seleme dedi:



“Ya kadınlar eteklerini ne ederler?” Rasülullah buyurdu:



“Bir karış kısaltsınlar.” Ümmü Seleme dedi:



“O takdirde ayakları açılır.” Rasulullah buyurdu:



"Bir zira bollatsınlar, fazla değil." Tirmizi de Süneninin 3. cildinin 47. sahifesinde aynı hadisi ihraç ederek diyor ki: Bu hasen ve sahih bir hadistir.



Bu hadiste kadınları izarlarının çekmelerine dair ruhsat vardır. Çünkü bununla daha iyi örtünürler. İmamı Beyhaki de şöyle diyor: Bu hadis kadınların ayaklarını örtmelerinin vacip olduğuna delalet etmektedir. İşte asrı saadetten beri devam edip gelen kadınların örtüsü mevzuunda örf bu şekilde cereyan etmiştir. Bu konuda bazı şer'i meselelerde varid olmuştur. İmamı Malik ve diğerleri Abdurrahman İbni Avf'in oğlu İbrahim’in Ümmi Veledin'den şöyle bir vakıayı zikrederler: O Peygamberlerin pak zevcelerinden olan Ümmü Seleme validemize sordu. Ben eteği uzun olan bir kadınım ve pis yerlerde yürürüm nasıl edeyim? Ümmü Seleme diyor ki: Rasulullah buna şöyle dedi:



“Geri kalan kısmı temizlersin.”



Abdul Eşhel oğullarından bir kadın rivayet ediyor:



- “Dedim ki, Ya Rasulallah bizim evin mescide giden yolu çirkin kokuludur. Yağmur yağınca ne yapacağız?” Rasulullah buyurdu:



- “Daha güzel başka bir yol yok mu?” “Evet” dedim. Rasulullah “bunun yerine ordan gelin” dedi.17



(17) Bu hadisi ve daha önce geçenleri Ebu Davud "Sünen'inde sahih bir isnatla zikretmiştir. İbni Hacer El-Heytemi de aynı hadisi hasen olarak kabul etmiştir.



Buna binaen ilk müslümanlar zimmi kadınlarının ayaklarını müslüman kadınlara benzememeleri için açık bulundurmalarını şart koşarlardı. Cehennem ehline muhalefet mevzuunda "doğru yolun icapları" adlı eserde de bu nevi bir hüküm zikredilir.



Allah'ü zülcelal nur suresinde mezkür ayette kadının yabancıların karşısında gizlemesi gereken yerlerini ve süs eşyalarını belirttikten sonra diğer ayette evinden çıkan kadının evde giydiği elbisesini üstüne çarşafa benzer bir şeyle örtünmesinin lüzumunu belirterek böyle bir örtünün kadınları daha iyi koruyacağının ve kadın tabiatını daha şerefli bir hale getireceğini beyan ediyor. Ayeti kerimede şöyle buyuruluyor:



"Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur. Allah çok yargılayıcı çok esirgeyicidir."



Bu ayet indiği zaman ensar kadınları başlarında (Karga) biçimindeki elbiselerle dışarı çıkmışlardı.



Ayeti kerimede geçen "Celabib" kelimesine gelince "Cilbab" kelimesinin cemidir. Bu ise ne sahih lince  "cilbab" kelimesinin cemidir. Bu ise en sahih kavle göre kadınların elbiselerinin üzerinden büründükleri örtüdür. Bilhassa evden dışarı çıkıldığı zaman bu örtüye bürünürler. İmamı Buhari ve Müslim de Ümmü Atıyye Radıyallahü Anhadan şöyle bir hadis rivayet ederler:



Rasulullah bize ramazan ve kurban bayramında hayız gören, dul ve yetişmiş kızların şu şekilde dışarı çıkmalarını emretti. Hayızlı kadınların namaz anında bulundukları yeri terk edip namazdan sonra müslümanlar için hayır duada bulunmak üzere tekrar gelmelerini emretti. Ümmü Atıyye diyor ki: “Ey Allah'ın Rasulu, ya birimizin örtüsü yoksa” dediği zaman Rasulullah şöyle cevap verdi. “O da mü'min bacının örtüsünü giyinsin.”



Keşmirli Şeyh Enver "Feyzül Bari" adlı meşhur eserinin birinci cildinin 38. sayfasında bu hadisi şu şekilde açıklamaktadır:



"Bu hadisten anlaşıldığı gibi "cilbab" denilen örtü evden çıkıldığı zaman gerekmektedir. Şayet üstten giyilen bir örtü bulunmasa kadın asla evinden dışarı çıkmamalıdır. Bu örtü omuzdan topuğa kadar uzanır. Buna göre himar denilen yaşmaklar evin haricine çıkıldığı zaman giyilir. Kur'an-ı Kerim'de geçen "yaşmaklarını da yakalarından salıversinler" ayetin tefsirini ben bu şekilde yaptım. Yine şeyh Enver mezkur kitabının birinci cildinin 256 sayfasında Ayette geçen cilbab ve himar kelimelerini şu şekilde tefsir etmektedir:



"Diyecek olursanız ki izara benzeyen çarşaf biçimindeki cilbab adı verilen örtüye bürünüldüğü zaman tekrar yaşmakları boyunlarından atıvermelerine lüzum var mıdır? Biz bu suale şu cevabı veririz: Cilbab denilen çarşaflar ihtiyaç vaki olduğu zaman evden dışarı çıkıldığı vakit giyilir, boyundan salınıveren yaşmaklar ise evin içinde ve diğer zamanlarda giyilir. O yüzden de çarşafa bürünmek yaşmadığı örtünmeye engel değildir."



Biz Şeyh Enver'in yaşmak denilen baş örtülerini sadece evlerde giyilmekle takyid etmesine muhalifiz. Zira ayetin zahirine aykırıdır. Ayeti kerimede şöyle denilmektedir: "Baş örtülerini yakalarının üstünü kapayacak surette koysunlar. Zinet mahallerini kendi kocalarından yahut kendi oğullarından, yahut kocalarının oğullarından başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar."



Burada ayakları birbirine vurmaktan nehyedilmesi de açık bir karine ile yaşmakların da evin haricinde yakalardan sarılmasının zaruretine delalet etmektedir. Ayetin baş tarafında da "Mümin kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zinetlerini açmasınlar." Ayetinde belirtilen hüküm de Nur ve Ahzap suresinde ayette belirtilen hükmün icabı olarak evinden dışarı çıkan kadınların yaşmaklarıyla başlarını örtüp onun üstüne çarşaflarını giymelerinin zaruretini ifade etmektedir. Çünkü böyle bir kıyafet kadını daha iyi muhafaza eder. Başının ve omuzlarının şekli belirmemesi için böyle bir kıyafet daha evladır. Bizim bu izahımıza uygun olarak "Dür" adlı meşhur hadis kitabının 5. cildinin 222. sayfasında İbni Ebi Hatemin Said Bin Zübeyr’den rivayet ettiği şöyle bir hüküm vardır. Üstlerinden de bir örtüye bürünsünler ayetini Said bin Cübeyr  şöyle açıkladı: Yani dış örtülerini üst taraflarından sarkıtıversinler. Bu himar denilen yaşmağın üstünden örtülen bir kıyafettir. Ve hiç bir müslüman kadının başında bu örtü bulunmadan ve bu örtüyü başına ve gerdanına sıkıca bağlamadan yabancı erkeklere görünmesi asla helal değildir.



Sonra cilbab denilen elbisenin üstünden giyilen örtünün dışarı çıkılırken giyilmesinin hiç bir manası yoktur. Zira bu kadının zinetini yabancılardan saklaması için gereklidir. İster kendisi evinden dışarı çıksın ister bir yabancı erkek onun evine girsin her iki halde de kadının bu örtüsünü giyinmesi gerekir. Bizim bu fikrimizi teyid eder mahiyette Zeyd oğlu Kays’den de şöyle bir rivayet vardır:



Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Ömer’in kızı Hafsa’yı boşadı. Rasulullah tekrar onun yanına geldiği zaman Hafsa dış örtüsüne bürünmüştü. Rasulullah buyurdu:



“Cebrail banageldi ve dedi ki, "Hafsa’yı tekrar al çünkü o gündüzleri oruç tutan, geceleri namaz kılan bir kadındır. Ve senin cennette eşindir."19



(19) Bu hadisi İbni Sad 8. cildinin 58. sayfasında Hammad bin Selemeden rivayet etmiştir.



Bütün bu izahlardan anlaşıldığı gibi Ayeti Kerimede kadının yüzü avret mahalli olup örtülmesine dair hiç bir rivayet yoktur. Sadece Ayette kadınların yabancılar yanına yaşmağının üstüne çarşaf veye benzeri bir örtüyle çıkmalarının gerektiği belirtilmektedir. Bu da gördüğünüz gibi mutlak bir emir halindedir.



Bu rivayette kaydedilen ravilerin hepsi sika olup Kays bin Zeyd’den başkası müsellemdir. İbnü Abdil Ber Kays’ın rivayetlerinden mürsel olduğunu zikreder. Hafız "El-isabe" adlı eserinde şu malumatı vermektedir: "Küçük bir tabidir ki, mürsel hadis rivayet etmiştir." Ebu Usame oğul Haris’in de dahil olduğu bir topluluk onu sahabeler arasında kaydetmişlerdir. Bu hadis İbni Ebu Hatemin ve diğer ravilerin beyanatına göre mürseldir. Aynı hadisi Hakim 4. cildin 15. sayfasında beyan ederek Ehes'in hadisinde zikremiş ve bununla takviye edildiğini söylemiştir. İbni Sa’d ise Tabakat’ının 8. cildinin 63. sayfasında Ebu Sabit oğlu Habib yoluyla bunu şu şekilde nakletmiştir: Ümmü Seleme dedi ki: Ebu Selemeden iddetim bittikten sonra Rasulullah yanıma geldi ve benimle konuştu. Aramızda hicap vardı.." Bundan sonra yukarıdaki hadisi zikretmektedir. Gerçekten bu rivayette zikredilen hicab kadının büründüğü örtü olmayıp sadece duvar veya perde gibi dışarıyla irtibatı kesen bir şey olması gerekir. Ahzap suresinin 53. ayetinde beyan edilen hicapta aynı cinstendir.



"Ey iman edenler! Bundan sonra Peygamberin evlerine davet olunmaksızın, vaktinde bakmaksızın girmeyin. Fakat davet olduğunuz zaman girin. Yemeği yeyince dağılın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu peygambere eza vermekte, o sizden utanmaktadır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez. Bir de onun zevcelerinden lüzumlu bir şey istediğiniz vakit perde ardından isteyin onlardan. Bu, hem sizin kalpleriniz için hem de onların kalpleri için daha temizdir. Sizin Allah'ın peygamberine eza vermeniz doğru olmadığı gibi kendinden sonra zevcelerini nikahla almanız da ebedi caiz değildir. Bu, Allah nezdinde çok büyük bir günahtır."



Bu ayette geçen hicap (perde) ile yukarıdaki hadisede zikredilen hicap aynı manaya gelmektedir.



a) Bilindiği gibi Kur'an'ın bazı ayetleri bazılarını tefsir eder. Daha önce geçen Nur suresindeki ayette yüzün örtülmesinin vacip olmadığı beyan edilmektedir. Buradaki bürüme lafzını iki ayetin arasını uyuşturmak için yüzden başka yerler kaydıyle kabul etmek uygun düşer.



b) Yine malum olduğu veçhile hadisi şerifler Kur'an-ı Azim-üş-Şan'ın ayetlerini açıkladığı gibi umumi hükümlerini hususileştirir. Mutlak delilleri takyid eder. Daha önce zikrettiğimiz gibi bir çok hadis delileri yüzün örtülmesinin vacip olmadığını açıklamıştır. Bu ayeti de o hadislerin ışığı altında umumi durumda hususi hale irca ederek tefsir etmek gerekir.



Bütün bu izahattan yüzün kadınlar için örtülmesi gereken avret mahalli olmadığı meydana çıkıyor. İbni Rüşd'ün "Bidaye" adlı meşhur eserinin 1. cildinin 89. sayfasında dediği gibi müslüman ailmlerinin pek çoğu da bu fikrin taraftarıdırlar. İmamı Ebu Hanife, İmamı Malik, İmamı Şafii ve (Mecum adlı eserinin 3. cildinin 169. sayfasında zikredildiği gibi) İmamı Hanbel de aynı fikirdedirler. Tahavi "Şerhül Maani’nin" 2. cildinin 9. sayfasında belirtdiği gibi İmamı Ebu Hanife’nin iki talebesi olan İmamı Ebu Yusuf ve İmamı Muhammed Eşşeybani de aynı fikirdedirler. Şafii kitaplarının önemlilerinden olan "mühimmat" adlı eserde de bu fikir kabul edilmektedir. Şeyh Eşşerbini de ikna adlı eserin 110. sayfasında aynı fikirde olduğunu açıklamaktadır.



Ancak bu hükmü yüzde ve ellerde zinet unsurunun bulunmaması kaydıyle sınırlamamız gerekmektedir. Çünkü Allahü Teala'nın "zinetlerini de göstermesinler" hükmü umumiyyet ifade eder. Eğer yüzde ve elde zinet unsuru bulunursa o kısımları da kapamak gerekir. Bilhassa kadınların yüzlerini ve ellerini çeşitli şekilde zinet unsurları ve boyalarla süsledikleri günümüzde böyle bir şeyin zaruretinde hiçbir müslüman muhalif kalmaz. Hatta akıllı ve gayret sahibi herkes böyle bir şeyin haram olacağından asla şüpheye düşmez.



Bu fikrimiz İbni Sad'ın 8. cildinin 238-239. sayfalarında Süfyan yoluyla Mansur’dan, o da Reb'i bin Harraş'dan o da başka birisinden, o da Huzeyfe’nin bacısından zikrettiği bir hadis teyid etmektedir. Huzeyfe’nin Peygamberin devrine ulaşan bir kaç tane bacısı vardı. Diyor ki: Bir gün Rasulullah bize hutbe irad etti. Buyurdu ki:



- “Ey kadınlar sizin gümüşten süs eşyalarınız var mı? Sizden hangi kadın altından süs eşyalarıyle süslenip ve onu başkalarına gösterirse onunla muklaka azaba düçar olur.” Mansur diyor ki ben bu hadisi mücahide anlattığım zaman şöyle dedi:



- “Sen onlara ulaştığın zaman onlardan birisi yüzüğe benzer bir süs unsurunu yakasına takmışlar mıydı?..”



Benim müşahedelerime göre bu hadis sarih olmasına rağmen merfu değildir. Çünkü kendisine isnad edilen kadının ismi arada zikredilmemiştir. Mücahidin sözü ise sarih bir nastır.



Allah'ü zülcelal üstten bir örtüye bürünmenin hikmetini ayetin devamında şöylece beyan etmektedir: "Bu onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur." Yani bir kadın elbisesinin üstünde çarşaf veya izare benzer bir örtüye bürünürse iffetli temiz ve ahlaklı olduğu bilinir. Fasık kimselerin uygunsuz laflarına muhatap olmaz. Açık ve mütesettir olmayan bir kıyafetle dışarı çıktıkları zaman fasık kimselerin tamalarını arttırıp- günümüzdeki modern cahiliyetin hakim olduğu her ülkede olduğu gibi kötü- hareketlerine, muhatap olur. Cenabı Allah; mü'min kadınlara fenalığın yayılmasını önlemek için hicap emrini koymuştur.



İbni Sad'ın 8. cildinin 127. sayfasında Muhammed bin Ömer’in Ebu Sebre'den onun Ebu Sahr'dan onun da İbn Kab'dan ihrac ederek kaydettiği rivayette şöyle denmektedir:



"Münafıklardan bir adam mü'min kadınlarına dil ile taarruz ederek eziyyet ediyordu. Kendisine “Neden böyle yapıyorsun?” denildiğinde



“Ben onu cariye zannetmiştim” diyordu. Bunun üzerine Allahü talaa elbiselerinin üstünden bir örtüye bürünerek cariyelerden ayrı bir kıyafete girmelerini emretti."



Bu rivayet bir çok bakımdan zayıftır.



a) İbni Kab'ın adı Muhammed’dir: Tabiin devrinde yaşamış olup saadet asrına ulaşmamıştır. Bu yüzden rivayet mürseldir. Yani arada atlanılan bir kişi vardır.



b) İbni Ebu Saburii ise asıl adı Ebu Bekir'dir. Ebu Seburenin oğlu Muhammed'in oğlu Abdullah'ın oğludur. Bu da rivayet bakımından oldukça zayıftır. Hafız "Takrib" adlı eserinde onun mevzu hadis rivayet ettiğini söyler.



c) Muhammed bin Ömer El-Vakidi de bunu zayıf kabul etmektedir. Onun zayıf ravi olduğu bir çok muhadiselerce bilinmektedirler.



Bu rivayete benzer başka rivayetleri de İmamı Süyuti "Ed-dürü’l-mensur" adlı eserinde zikretmiştir. İbni Cerir ve diğerlerinde de bu rivayetler variddir. Ve zikredilen bütün rivayetler de mürsel olduğunda, sahih değildir. Çünkü son olarak Ebu Malike, Ebu Salihe, Külebiyye, Gurure oğlu Muaviyeye ve Hasenel Basriyye ulaşmaktadır. Müsned olarak gelmeyen bir hadis huccet olarak kabul edilmez. Bilhassa zahiri hükmü şeriat tarafından ve değerli akıl sahipleri tarafından kabul edilmeyen meselelerde olursa asla hüccet olmaz. Biz o rivayeti kabul edecek olursak müslüman kızlar için (bir takım müslüman kadınlarının da arasına girdiği) Tesettürü emretmediği münafıkların onlara eziyyet etmesini defetmek için sadece elbisenin üstünden örtüye bürünmelerini emretti vehmi doğar ki bu da asla kabule şayan değildir.



Ne acayiptir ki bazı müfessirler bu zayıf rivayetlere kapılarak Allahü Tealanın ayeti kerimesinde "müslüman kadınları" lafzını sadece hür kadınlara tahsis edip cariyeleri bundan hariç tutmuşlardır. Buna binaen de hür bir kadına düşen vaciplerini cariyeye düşmiyeceğini başını ve saçını açabileceğini söylemişlerdir. Hatta bazıları cariyelerin avret mahallinin erkekte olduğu gibi göbek ve diz arasından ibaret olduğunu söyleyenler bile çıkmıştır. Bazıları da yabancı erkeklerin cariyelerin saçına, koluna, bacaklarına, göğsüne ve memelerine bakmalarının caiz olduğunu söylemişlerdir.



Bu görüş ise kitap ve sünnete bir delil olmamakla beraber Allah'ü tealanın "Mü'min kadınlarını" kavli şerifinin umumi ahengine muhaliftir. Zira bu ayet umumi olması bakımından tıpkı şu ayet-i kerime gibidir. "Ey iman edenler, siz sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye ve cünub iken de yolculuk hali müstesna gusül edinaceye kadar namaza yaklaşmayınız. Eğer hasta olur ya bir sefer üzerinde bulunursanız veyahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse veya kadınlara dokunup da su bulamazsanız o vakit temiz bir toprağa teyemmüm edin. Yüzlerinize ve ellerinize sürün, şüphesiz ki Allah çok affedici ve yargılayıcıdır."



Ebu Hayyan El-Endülüsi "Bahrul Muhit" adlı tefsirinin yedinci cildinin 250. sayfasında şöyle diyor:



"Açıkça ayeti kerimede geçen "Müminlerin kadını" tabiri hür ve cariyelerin hepsine şamidir. Cariyelerin yayacağı fitne daha çoktur. Çünkü onların tasarrufu fazladır. Hür kadınlara gelince durum başkalaşır. Hür kadınları diğer kadınlardan ayırd edebilmek için açık alamet ve işaretlere ihtiyaç vardır."



Büyük alim İbni Hazm'in "Muhalla" adlı eserinin 3'üncü cildinin 218-219 sayfalarında belirttiği ifade ne kadar güzeldir. İbni Hazm merhum şöyle diyor:



"Hür kadınlar cariyeler arasındaki farka gelince; Allah'ın dini birdir. Yaratılış ve tabiat bakımından aralarında hiçbir fark yoktur. Dinin hükümler hür kadınlar ve cariyeler için aynı şekildedir. Aralarını tefrik eden umumi bir hüküm bulunmadıktan sonra biz de hiç bir fark gözetmeyiz." Ve İbni Hazm devam ediyor:



Bazı anlayışlı kimseler Allahü Teala’nın "Ey peygamber zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur."



Ayetinin tefsirinde örtünmeyi sadece hür kadınlara mahsus kılarak şöyle diyorlar: Zira fasıklar fıskları yüzünden kadınlara taarruz ediyorlardı. O yüzden Allahü zülcelal mü'min kadınların üstlerinden elbiselerini giyinmelerini ve böylece de fasıkların taarruzundan korunmalarını emretmiştir. Biz ya bilginin yanlışlığından veya akıl sahibi kimselerin kısa düşüncelerinden yahud da yalancı fasıkların iftirasından neşed eden bu gibi izah tarzlarından ayeti kerimeyi tamamen uzak kabul ederiz. Böyle bir izah tarzı haşa Allahü taala’nın fasık kimselerin müslüman cariyelerin ırzına tecavüzü normal karşılaması gibi bir düşünce belirtir ki bu ise edebi bir musibetin tezahüründen başka bir şey değildir. Ve ayet bu gibi izahlardan tamamen beridir. Hiç bir müslüman alimi hür kadınlar için haram olan zinanın cariyeler için haram olmayacağını ileri sürmemiştir. İcma-ı ümmetle hür kadınların zinası esnasında vurulan haddi şerinin zina eden cariyeler için de tatbik edilmesinde hemfikirlerdir. Cariye ile hür kadınlar arasında hiç bir fark yoktur. Hür bir kadına taarruz nasıl haramsa cariyelere taarruz aynı şekilde haramdır. Bu hür kadındır. Öbürü cariyedir diye tefrik edilmez. Bu ve buna benzer şüpheli mevzularda Efendimiz Aleyhisselamdan rivayet edilmiyen hiçbir sözü kabul etmemek gerekir."



Daha önce beyan edilen Enes İbni Malik'in rivayet ettiği hadis ile bu hüküm arasında hiç bir çatışma yoktur. Enes İbni Malik'in rivayet ettiği hadis şöyledir:



"Rasulullah Sallallahü Aleyhi Veselem, Hayber gazasının esirleri arasında bulunan Safiye’yi kendi nefsi için ayırınca sahabeler şöyle dediler. Rasulullah onunla evlenecek mi yoksa Ümmü Veled onlar mı (cariye) kullanacak? Şayet hicaba büründürürler örtüye girdirirse evlenecektir. Yok örtündürmez hicaba büründürmezse Ümmü Veled olarak alacak demişlerdir. Safiye bineğine bineceği zaman Efendimiz ona örtünmesini emretti. Hazreti Safiye deveye binmişti. Bunu gören ashab da Peygamberimiz Safiye ile evlendiğini anlamışlardır.”



Diğer bir rivayette ise hadisin son kısmı şöyledir. Rasulullah onu örtüye büründürdü ve terkisine bindirdi. Başına attığı şalını Safiye’nin omuzuna ve yüzüne sardı ayağına kadar uzattı. Peygamberin zevceleri arasına girdiğinde bile Safiye bu şalı taşıyordu.



Biz diyoruz ki bu hadisle bizim ayeti kerimeyi izah tarzımız arasında hiç bir muhalefet yoktur. Çünkü hadiste elbisenin üstünden giyilen "cilbab" denilen örtünün yokluğu değil de sadece hicap denilen örtünün yokluğu vardır. Bu ise mutlak şekilde cilbabın o devirde yokluğunu gerektirmez. İhtimaldir ki, yok olan yüzü de örten tam bir cilbabdır. Hatta bu fikrimiz destekler mahiyette ifade tarzı da ibarede mevcuttur. "Şalını omuzuna ve yüzüne sardır" kuvvetli bir ihtimalle burada -ilerde de beyan edeceğimiz gibi- efendimizin hanımlarının hususiyetlerinden olarak y