Hayır ve Şer Allah'tandır

Hayır ve şer Allah'tandır. Hayrı da, şerri de yaratan ancak O'dur. Fakat hayra rızâsı olduğu halde, şerre yoktur. Kaldı ki hayır ve şer dediğimiz, yapılan işin, işlenen fiilin Allah'ın emir ve rızâsına uygun olup olmamasıyla ilgili. Yani, fiilin kendisiyle değil; sıfatıyla alâkalı. Konuşma, görme, işitme, yürüme... hepsi birer fiil, Hayır olsun şer olsun bütün bu fiilleri yaratan Allah'tır. İşlenen fiil, İslâm'a uygun ise hayır; aksi halde şer olur. Zaten Allah'ın birliğine iman eden bir insan, O'nu bütün bu işlerin, bu fiillerin tek yaratıcısı olarak bilmiş olmuyor mu?



İnsan bir işi yapmayı sadece arzu eder ve cüz'î irâdesini o işi yapmaya sarfeder. Neticeyi yaratan ise Allah'tır. Hakikat böyle bilinmezse ortaya şöyle bir tezat çıkar:  Aynı fiil hayır olunca Allah tarafından yaratılır, aksi halde... Görme fiilinin yaratıcısı Allah'tır. Göz fabrikası O'nun. Işık ham maddesi O'nun. Görülen bütün eşya da O'nun. O halde bir insan neye bakarsa baksın görmeyi yaratan Allah'tır. Baktığı helâl ise, bu bakış hayır olur, haramsa şer. Hayrı da O yaratır, şerri de. 



Gerek fenalık ve kötülük anlamında olsun; gerek musîbet, belâ, felâket ve sıkıntı anlamlarında olsun şerri de yaratan Allah'tır. Çünkü her mümkini ve her işi yaratan Allah'tır. O'ndan başka yaratıcı yoktur. Zâtı ekmel olup mutlak kemal sıfatlarıyla muttasıf olduğu için Allah'ın zat, esmâ (isimler), sıfat ve fiillerinde hiçbir şer yoktur. Şer, insanlarda, insanların işlerinde ve insanın zannına göre yaratıklardadır. Allah şerri de hikmet ve ilâhî adâletin bir gereği olarak yaratmıştır.



Yüce Allah, insanı bu dünyaya akıl ve irâde vererek imtihan etmek için getirmiştir. Bu sınav âleminde şerrin bulunmaması, dünyanın ve içindeki insanın yaratılış hikmetine aykırı düşerdi. Allah bu evrende insanlara, içlerinden peygamberler göndererek doğru yolu göstermiştir: "Biz ona (insana) iki yol gösterdik." (90/Beled, 10) Üstelik insanın ruhuna şerden sakınmanın ve şerri tanımanın bilgilerini koymuş ve ilham etmiştir: "Her nefse (insan ruhuna) ve onu düzenleyene, sonra da ona kötülüğü (n ne olduğunu) ve bundan sakınmayı ilham edene and olsun ki onu (nefsini/ruhunu günah ve şerden) temizleyen felâha ermiştir." (91/Şems, 7-9)



Allah, insanlara şer ve kötülük yaptırmasaydı, zorlasa ve şer için fırsat vermese, onların hepsini kendisine iman eden, tâat ve hayırda/iyilikte bulunan kimseler yapsaydı, daha iyi olmaz mıydı? Allah, böyle yapsaydı, insanın sözgelimi arıdan veya başka herhangi bir hayvandan farkı kalmazdı. Arı, Allah'ın nefsine (canına) koyduğu bir ilham  (içgüdü) ile baldan başka bir şey yapamaz. Onun ne aklı ne de hür bir irâdesi vardır. Fakat Allah, insana akıl, şuur, bilgi edinme ve irâde özellikleri olan bir ruh vererek onu hayvanlardan üstün kılmış ve yeryüzüne halife yapmıştır. İyilik ve hayrın kıymeti, zorlayarak ortaya çıkarılan değildir; şuur ve serbest bir tercih ile yapılmayan hayrın/iyiliğin kıymeti yoktur. "Eğer Rabbim dileseydi, yeryüzünde bulunan bütün insanların hepsi iman ederlerdi." (10/Yûnus, 99). Allah böyle yapsaydı, insanların akıllarını kullanarak, vicdanlarına tâbi olarak serbest irâdeleriyle hürriyet içinde iman ve hayrı seçmeselerdi, imanın küfre karşı ne değeri olurdu? Küfür ve şer olmasaydı, irâde ve istekle iman ve hayır uğrunda çekilen meşakkatin ne kıymeti kalırdı? Küfrün bilfiil varlığı olmasaydı iman ve kelimetullah nasıl bu kadar yüce ve değerli olurdu? Her şeyin kıymeti, zıddı ile bilinir. Eğer Nuh kavminin küfrü olmasaydı Tûfan mûcizesi meydana gelmezdi. Diğer peygamberlere iman etmeyen kavimlerde helâk âyetleri kendini göstermezdi.



Şerri yaratmak şer değildir. Fakat şerri kazanıp şer ile vasıflanmak şerdir. İnsan, aklını kullanarak irâdesini şerre yöneltip kudretini buna sarf ederse, Allah da bunu yaratır. Her şey, Allah'ın dileyip yaratmasıyla vukua geldiği için, kulun irâdesini yöneltip kudretini sarf ederek işlediği işi de sırf husûle gelmesi ve imtihanın gerçekleşmesi için yaratır. Ancak, Allah'ın şerre yardımı ve rızâsı yoktur. Yaratıklardaki hayır ve şer yönünden mümkün olan durumlar beştir. 1) Sırf hayır,  2) Hayır tarafı gâlip ve fazla,  3) Hayır ve şer tarafları eşit,  4) Sırf şer,  5) Şerri hayrından fazla olan. Yüce Allah'ın "yapın" diye emrettikleri ya sırf hayır veya hayır tarafı fazla olanlardır. Allah'ın yasakladığı şeyler de sırf şer veya şer tarafı fazla olan şeylerdir. Meselâ iman sırf hayır; küfür ise sırf şerdir.



Kulların ihtiyârî işlerinden başka, mikrop, zararlı böcekler, yırtıcı hayvanlar, deprem, sel gibi bize şer gibi görünen şeyler ve olaylara gelince; bunların hayırları şerlerinden fazladır. Kulların işleri hâriç, kendisinde hiçbir hayır bulunmayan sırf şer, şerri hayrından fazla olan ve hayrı şerrine eşit olan şeylerin yaratılması Allah'ın hikmetine aykırıdır. Melekler, "Biz seni hamdinle tesbih ve takdis edip dururken  orada  (yeryüzünde)  fesad  çıkaracak  ve  kan  dökecek kimse mi yaratacaksın?" (2/Bakara, 30) diyerek Allah'ın yeryüzünde insanı yaratmasına, bundaki hayrı bilmedikleri için ve şer olacağını zannettikleri için insanın yaratılış hikmetini bilemeyip sormuşlardı. Allah, bundaki hayrı bildiği için onlara, "Sizin bilmediklerinizi Ben bilirim" (2/Bakara, 30) diye cevap vermişti.



Bazen insan, bir şeyi hayırlı bulmayıp şer zanneder. Fakat Allah kula terbiye olması, aklını başına alması için musîbet verir; günahlarının affedilmesi veya bir kısmından vazgeçilmesi ve ecirler kazanması için hastalık verir. "Olur ki bir şey hoşunuza gitmezken, o sizin için hayırlı olur. Bir şeyi de sevip istediğiniz halde o da hakkınızda şer olur." (2/Bakara, 216). Allah, bize şer şeklinde görünen sıkıntı ve musîbetleri hayra vesile olması için yaratır. Eşya ve olayların mâhiyet ve kıymetleri, zıtlarıyla anlaşılır. Hastalık olmazsa sıhhatin, cehâlet olmazsa ilmin kıymeti anlaşılamazdı. Yağmur ve karın yağmasında, rüzgârların esmesinde, insanlara zararlı mikrop ve hayvanların yaratılmasında görülen cüz'î şerler, bunların hayır ve faydaları yanında yok gibidir.



İnsan için dünyanın lezzetleri yemek, içmek, nikâh, mal mülk, makam mevkî gibi şeylerdir. İnsanların başına gelen elem ve acıların pek çoğu bunlardan dolayıdır. Bunlar, sabredilerek meşrû yollardan elde edildiğinde ve hukuklarına riâyet olunduğunda şerleri hayra dönüşür. Acı ve meşakkatler olmasaydı, ilim, şecaat, zühd, takvâ, iffet, cömertlik, sabır ve ihsan gibi imânî kemaller ele geçmezdi. Şer gibi telâkki ettiğimiz ve yaratılışlarındaki hikmeti anlayamadığımız pek çok şeylerde nice hayırlar vardır. Ellerinde olmadan insanların başlarına gelen nice belâ ve musîbetler, yaptıkları kötülüklerin bir kısmına, âhiretteki verilecek tam karşılıklarından ayrı olarak bu dünyada da ceza ve azap gerektirdiği için yaratılırlar: "Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizle işleyip kazandığınız günahlar yüzündendir. Bununla beraber, Allah birçoğunu da affeder." (42/Şûrâ, 31)



Yüce Allah'ın âhirette kâfirler ve günahkârlara vereceği cezalar da adâlet ve hayırdır. Çünkü cezaları lâyık olan ve hak edenlere verir. Cezayı hak eden ve buna lâyık olan kimselere verilen cezalar, bu kimselere nisbetle şerdir. Çünkü kendilerine acı ve sıkıntı verir.



Eski İran'da mecûsîler ve zındıklar, "âlemdeki bütün hayırları yaratan âlemin tanrısı Hürmüz (Ahura Mazda)'dür. Kötülüklerin kaynağı/yaratıcısı ise Ehrimen (Angra Mainyu)'dir" derlerdi. Bunların iddialarına göre, dünyada bu iki kuvvet mutlak hâkimiyeti sağlamak için sürekli mücâdele halindedirler. (4) Her şeyin yaratıcısının Allah olduğu unutulan tahrif edilmiş dinlerde hayrı yaratan Allah, şerri yaratmaz denilerek, şer için başka hâlık kabul edilmiştir. Bazıları da şerri şeytanın yarattığını ileri sürmüşlerdir. Bunlar, şerrin yaratılmasını Allah'a yüklemenin hata olacağı düşüncesiyle hareket edenlerdir. Bu yüzden Kur'an, Allah'tan başka yaratıcı bulunmadığını anlatmak için her şeyin hâlıkı Yüce Allah'tır (13/Ra'd, 16) buyurarak, fiilin kulun eseri olduğu bildirilirken, hâlıkının kendisi olduğunu açıklamıştır. "Ona iki yolu (hayrı ve şerri) göstermedik mi?" (90/Beled, 10) buyrulur. Şerri seçenin, kötülüğü yapanın kul olduğu bildiriliyor. O yüzden şerri meydana getirenin Allah olduğunu söylemek doğru olmaz. Şerri meydana getirenin insan olduğunu, Allah'ın ise tek yaratıcı olmasından dolayı insanı ve onun fiillerini yaratan olduğu, birbirine karıştırılmamalıdır. Hayır da şer de kulun fiilidir. Ama imkânları ve fiili meydana getiren kulu, Cenâb-ı Hakk'ın yaratmış olması yönüyle hâlıkı Allah olur.



İslâm tarihinde özellikle Mu’tezile mezhebine bağlı olanlar, “hayrın Allah’tan olduğu”nu kabul etmiş, fakat şerrin Allah’tan olmasını âdeta Allah'a yakıştıramamışlardır. Kâinatta olan biten her şey Allah’ın meşîeti (yaratması/dilemesi) dâhilindedir. Ama Allah şerri irâde etmez, kâinatta şerrin olmasını, insanların şerde bulunmalarını dilemez. İnsanların hoşuna gitmeyen bazı şeylerin hayır olabileceği Kur’an’da açıklandığı gibi (2/Bakara, 216), şerrin de kesb, yani insanların kazanmalarının sonucunda var edildiği belirtilir ve “insanın, işlediği zerre miktarı hayır ve zerre miktarı şerrin karşılığını göreceği” (99/Zilzâl, 7-8) ilân edilir. Dolayısıyla Allah’ın şerri yaratması şer değil; tümüyle hayırdır; fakat kulun şerri kazanması, yani kesbi şerdir. Eğer, kulun şerri kesbi neticesinde Allah onu yaratmamış olsaydı, bu defa, kul irâde sahibi olmuş olmazdı.



Kâinatta şeytan gibi, mutlak şer olan (insan açısından mutlak şer değil; hayrı şerrinden fazla olduğundan) yaratıkları da yaratan ve netice itibarıyla onun azmasına fırsat veren de Allah’tır. Yani, şeytanın azması, Allah’ın meşîeti dâhilindeydi. İnsan yeryüzüne imtihan için gönderilmiş ve kendisine irâde verilmiştir; o bu irâdesini kullanarak en alçak bir mevkîye düşebildiği gibi, en yükseğe de çıkabilir. Ortada yüz yumurta olsa, sadece yüz yumurta olarak değer ifade eder; ama bir tavuğun altına konulsa ve yirmisi civciv olup sekseni bozulsa, o zaman yirmi civciv mi daha kıymetlidir; yoksa yüz yumurta mı? Civcivlerin yumurta yanındaki değerleri bir yana, ileride her civciv tavuk olduğunda belki yüzlerce yeni yumurta verecektir. İşte, yeryüzünde insanların belki yüzde sekseni şeytana uyar, ama yüzde yirmisi gerçekten insan olur ve yüceliklere ulaşır; ama hepsi ot gibi kalsa, o zaman insana ne gerek olacaktır? Bu noktada, şeytan gibi mahzâ şer varlıkların varlığı tavzîfîdir (görevlendirme icabıdır). Kaldı ki, şeytanı şeytan yapan, onun kendisidir. Diğer meleklerle tâbi tutulduğu bir imtihanda bir daha geri dönüşü ve telâfisi mümkün olmayacak bir kayba uğramıştır. Demek oluyor ki, meşîet çerçevesinde hayır ve şer de Allah’tandır veya her şey, hayırdır; melekût cihetinde şer yoktur; şer kesb iledir ve mülk cihetindedir. (5)       



Allah için yapılan her amel hayır; bunun dışındaki ameller ise şerdir. Kul, Allah Teâlâ'nın yarattığı imkânları, emirlerine uygun olarak kullanırsa, hayır; emrinin aksine kullanırsa şer olur. Bunlardan herhangi birini seçmek ve yapmak, kulun yetkisindedir. Eğer kötülüğü yapmak imkânına sahip olmasaydı, elbette yapamazdı. Şu halde yaratılan, aslında hayır ve şer değil; bunların yapılmasına elverişli imkânlardır. Bu sebeple de bu imkânları yaratan fiilin hâlıkı olur. Çünkü ondan başka yaratan, imkân sağlayan yoktur. Halk etme Allah'a mahsus olduğundan, kulun fiili için bu tâbir kullanılamaz. Çünkü kul, fiilin meydana gelişini sağlayan çeşitli sebeplerden yalnız birinin (işi meydana getiren gücün) sahibidir. Kula fiilin hâlıkıdır demek, işin oluşmasında rol alan diğer bütün âmilleri hesap dışı bırakmak olur. Görme fiilinin yaratıcısı Allah'tır. Göz fabrikası O'nun. Işık hammaddesi O'nun. Görülen bütün eşya da O'nun. O halde insan, neye bakarsa baksın görmeyi yaratan Allah'tır. Baktığı helâl ise bu bakış "hayır" olur, haramsa "şer."