Güzel Bakan, Güzel Görür; Güzel İş Yapan, Daha Güzeline Kavuşur

Hakiki güzellik; Allah ve Rasûlü. Allah’ın emri ve hükmü; Rasûlünün tebliği ve örnekliği... Kulluk ve ibâdet...



Bütün yüceliklerle vasıflı ve tüm eksikliklerden münezzeh olan ve her şeye gücü yeten Allah’ımız güzeldir ve güzelliği sever (Müslim, İman, 1/93; İbn Mâce, Duâ, bâb 10). Güzelliği sevdiği için de, yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır (32/Secde, 71). Gökleri, yerleri ve insanları ahsen-i takvîm olarak, en güzel kıvamda/biçimde yaratmış (95/Tîn, 4), fıtratlarımızı ve sûretlerimizi güzelleştirmiştir. Yapmakla yükümlü kılındığımız güzel amellerin genel ölçülerini, sözlerin en güzeli kıldığı Kur’an (39/Zümer, 23) ile bildirmiş, ahlâkını azîm/yüce kıldığı elçisi (68/Kalem, 4) Hz. Muhammed (s.a.s.) ile örneklendirmiştir. Rasûlullah’ta güzel örnekler (33/Ahzâb, 21) tümüyle mevcut bulunduğundan, o, kendi görevini;



“Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Ahmed bin Hanbel, 2/381; Muvattâ, Hüsnü’l-Hulk 8) şeklinde özetlemişti. Güzel Rasûl, bizim görevimizi de şöyle hulâsa etmişti:



" Allah her şeyde ihsânı, yani iyilik ve güzelliği yazmıştır (farz kılmıştır)...” (Müslim, Sayd ve'z-Zebh 57; Ebû Dâvud, Edâhî 12; Tirmizî, Diyet 14; İbn Mâce, Zebâih 4; Nesâî, Dahâyâ 22).



Dinimizin temel kurallarından birini oluşturan bu hadis-i şerife göre, yatıp kalkmaktan yemek yemeye, kılık kıyafetten selâmlaşmaya, üretim-tüketimden ticarete, yargıdan siyasete kadar bütün hayatî faâliyetlerimizi güzelleştirmekle mükellefiz.



Güzelleştirmek, güzelleşmektir; daha doğrusu, fıtratımızdaki güzelliği ortaya çıkarmaktır. Amellerimizi güzelleştirmenin ise, bir arada bulunması gereken biri şekle; diğeri öze bağlı iki ana şartı vardır: Birincisi, yapılacak işin İlâhî yasaları içeren vahye uygun olmasıdır. Allah ve Rasûlünün emir ve yasaklarına uygun olarak gerçekleştirilen tüm sözler, davranışlar ve işler, güzelleştirilmiş ameller olduğu gibi, vahye ayarlı ve ilimle donanımlı aklın verilerine uygun olarak gerçekleştirilen eylemler de güzelleştirilmiş amellerdir. İkinci şart, öze ilişkin şart ise, şeklen dine ve akla uygun işleri Allah’ı görür gibi ve de O’nun tarafından görüldüğü şuuru içinde ibâdetleştirerek yapmaktır. Her şeyi ihsân üzere, yani güzelleştirerek yapmanın Güzel Rasûl’ün dilindeki ifadesi de budur. Bizim, her işi güzelleştirerek yapma yükümlülüğümüzün ana nedeni ise çok iyi bilinmelidir ki, yaratılış sebebimiz olan ubûdiyeti/kulluğu gerçekleştirmektir. Zira, açıklanan ölçülere göre davranışlarımızı güzelleştirmek, ibâdetleştirmektir; en geniş anlamda Allah’a ibâdet etmektir. Buna Kur’an tâbiri olarak; “sâlih amel”, “hasenât”, “ihsân”, “tayyibât”  diye ad verilir ki, bunların hepsi “ibâdet” ve “ubûdiyet”tir. Güzelliklere olduğu gibi, çirkinliklere de eğilimli ve yetenekli olan insanın her işi “ihsân” üzere güzelleştirerek yapması, pek kolay değildir. Özellikle İslâm’ın evlere, çevreye, sokağa, okula, yönetime... hâkim olmadığı günümüz ortamında bu daha da zorlaşmaktadır. Bunun gerçekleşmesi için İlâhî yardım gereklidir. Bundan dolayı Kur’an bize şöyle duâ ederek güzellikler dilememizi öğütler:



“Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneh ve kınâ azâbe’n-nâr (Rabbimiz, bize dünyada da hasene/güzellik ver, âhirette de hasene/güzellik ver; bizi ateş azâbından koru)." (2/Bakara, 201)[279]