a-  Küsmek ve Darılmak:

Meşrû bir sebeple ve terbiye maksadıyla olmaksızın bir müslümanın din kardeşine üç günden fazla küsmesi, selâmı-sabahı kesmesi câiz değildir. "Bir müslümanın, kardeşi ile üç günden fazla dagın durması helâl olmaz. Üç günü doldurunca hemen ona gidip selâm vermelidir; o da selâmına karşılık verrirse ikisi ecirde (sevapta) ortak olurlar, karşılık vermeyen günaha batmış, selâm veren dargınlıktan çıkmış olur." (Ebû Dâvud, Edeb 47; Buhârî, Edeb 57; Müslim, Birr 23). Akraba arasında dargınlığın sorumluluğu daha büyüktür: "Hısımlık bağı arşa asılmıştır; şöyle der durur: 'Benimle ilişki kuranla Allah da ilgilensin, benimle ilişkisini kesenden Allah da alâkasını kessin!" (Müslim, Birr 17; Ahmed bin Hanbel, II/164). İlginin karşılıklı olduğunu, karşı taraf ilgiyi kestiği için ona alâka göstermemek hakkı doğduğunu söylemek mümkün değildir; çünkü şöyle buyurulmuştur: "İlgi gösteren, karşılık veren değil; sen ona ilgi göstermediğin halde akrabalık bağına riâyet edendir." (Buhârî, Edeb 15)



Fertler, kendi aralarındaki anlaşmazlık ve dargınlığı gidermek için bizzat gayret ve fedâkârlık etmeleri gerektiği gibi, onları tanıyan diğer müslümanların da görevi onları anlaştırmak ve barıştırmaktır. "...(Dargın olan) Kardeşlerinizin arasını ıslah edin/düzeltin..." (49/Hucurât, 10) İlâhî emri ve Rasûl'ün bu konuda teşviki vardır: "Size namaz, oruç ve sadakadan daha üstün bir şey göstereyim mi?"  'Evet, ey Allah'ın Rasûlü' dediler. Devam buyurdu: "Arabulmak, barıştırmaktır; çünkü aranın bozulması kökünden kazır; 'saçı kazır' demiyorum, dini kazır." (Tirmizî, Kıyâmeh 56; Ebû Dâvud, Edeb 50)



Eğer küsme ve dargınlık, karşı tarafın meşrû olmayan bir fiil ve davranışından ileri geliyor ve onu yola getirmeyi hedef alıyorsa bu meşrûdur. Nitekim Peygamber Efendimiz ve ashâbı, Tebük seferine -mâzeretleri bulunmadığı halde- katılmayan üç sahâbîye böyle yapmışlar, affedildikleri âyetle bildirilinceye kadar elli gün onlara selâm vermemiş, yanlarında oturmamış ve konuşmamışlardır.