Dille İşlenilen Haramlarla İlgili Bazı Hadis-i Şerifler:

“Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların emin olduğu kişidir. Muhâcir de Allah’ın yasakladıklarını terk edendir.” (Buhârî, İman 4, 5, Rikak 26; Müslim, İman 64-65; ebû Dâvud, Cihad 2; Tirmizî, Kıyâmet 52, iman 12; Nesâî, İman 8, 9, 11)                                          



“Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iki budu arasındaki (üreme) organını koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm.” (Buhârî, Rikak 23; Tirmizî, Zühd 61)



“Allah kimi, iki çenesi ve iki budu arasındakinin şerrinden korursa, o kişi cennete girer.” (Tirmizî, Zühd 61)



“Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden cehennemin, doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider.” (Buhârî, Rikak 23; Müslim, Zühd 49, 50)



“Kul, Allah’ın râzı/hoşnut olduğu bir sözü önemsemeksizin söyleyiverir de Allah onun derecesini yüceltir. Yine bir kul Allah’ın gazabını gerektiren bir sözü hiç önemsemeksizin söyleyiverir de Allah onu bu sözü sebebiyle cehennemin dibine atar.” (Buhârî, Rikak 23; Tirmizî, Zühd 10; İbn Mâce, Fiten 12)    



“İnsan sabahlayınca, bütün organları dil’e başvurur ve (âdeta ona) şöyle derler: ‘Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.” (Tirmizî, Zühd 61)



“... İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir.” (Tirmizî, İman 8, İbn Mâce, Fiten 12)



Ebû Bekre (r.a.) şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.s.): “En büyük günâhı size haber vereyim mi?” Biz: ‘Evet, yâ Rasûlallah, dedik. Rasûlullah; “Allah’a şirk koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek” buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve: “İyi belleyin, bir de yalan söylemek, yalancı şâhitlik yapmaktır” dedi. Bu son cümleyi sürekli tekrarladı. Biz daha fazla üzülmesini arzu etmediğimiz için “keşke sussa” diye temennîde bulunduk.” Buhârî, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti’zân 35, İstiâbe 1; Müslim, İman 143; Tirmizî, Şehâdât 3, Birr 4, Tefsîru Sûre (4) 5)     



“Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete ilerit. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, fücûra/yoldan çıkmaya sürükler. Fücur da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.” (Buhârî, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105; Ebû Dâvud, Edeb 80; Tirmizî, Birr 46; İbn Mâce, Mukaddime 7, Duâ 5)



“Her duyduğunu nakletmesi, kişiye yalan olarak yeter.” (Müslim, Mukaddime 5)



“Yalan olduğunu zannettiği hadisi benden nakleden kimse, yalancılardan biridir.” (Müslim, Mukaddime rakamsız (-1, 9-); Tirmizî, İlim 9)



“En büyük yalan, görmediği düşü/rüyâyı ‘gördüm’ diye kişinin gözlerine iftirâ etmesidir.” (Buhârî, Ta’bîr 45)



“İnsanların arasını düzeltmek maksadıyla birinden ötekine uygun sözler taşıyan (veya hayırlı konuşan) yalancı sayılmaz.” (Buhârî, Sulh 2; Müslim, Birr 101; Ebû Dâvud, Edeb 50; Tirmizî, Birr 26)



Ümmü Külsûm (r.a.) şöyle dedi: “Ben Rasûlullah (s.a.s.)’in şu üç hal dışında, halkın yalan söylemesine ruhsat verdiğini hatırlamıyorum: Savaşta, kişilerin arasını düzeltmekte, (aile dirliğini sağlamak için) kocanın hanımına, hanımın kocasına söylediği sözlerde.” (Müslim, Birr 101)   



“Gıybet nedir, bilir misiniz?”  “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dediler. Hz. Peygamber: “Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır” buyurdu. “Söylenen ayıp, eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye soruldu. Rasûllullah şöyle buyurdu: “Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftirâ ettin demektir.” (Müslim, Birr 70; Ebû Dâvud, Edeb 35; Tirmizî, Birr 23)  



“Koğuculuk yapan cennete giremez.” (Buhârî, Edeb 49, 50; Müslim, İman 168, 169, 170; Ebû Dâvud, Edeb 33; Tirmizî, Birr 79)  



“Kim (din) kardeşinin ırz ve nâmusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyâmet günü o kimseyi cehennemden korur.” (Tirmizî, Birr 20)



“Kim İslâm’dan başka bir din adına bilerek yalan yere yemin ederse, o kişi dediği gibi (yalancının biri)dir. Kim, ne ile intihar ederse, kıyâmet günü onunla azâb olunur. Sahip olmadığı bir şeyi adayanın adağı geçersizdir. Mü’mine lânet etmek, onu öldürmek gibidir.” (Buhârî, Cenâiz 84, Edeb 44, 73, Eymân 7; Müslim, İman 176, 177; Tirmizî, Nüzûr 16; Nesâî, Eymân 7, 11, 31; İbn Mâce, Keffârât 3)



“Hiç kimse, bir başkasına ‘fâsık’ veya ‘kâfir’ demesin. Şayet itham altında bırakılan kişide bu sıfatlar yoksa, o söz, onu söyleyene döner.” (Buhârî, Edeb 44)



“Müslümana sövmek fâsıklık, onunla savaşmak küfürdür.” (Buhârî, İman  36, Edeb 44, Fiten 8; Müslim, İman 116; Tirmizî, Birr 51, İman 15; Nesâî, Tahrîm 27; İbn Mâce, Mukaddime 7, 9, Fiten 4)



“Kul, herhangi bir şeye lânet ettiğinde o lânet gökyüzüne çıkar. Semânın kapıları ona kapanır. Sonra yere iner, yeryüzünün kapıları da ona kapanır. Sonra sağa sola bakınır, girecek yer bulamaz da lânet edilen kişiye döner. Eğer gerçekten lânete lâyık ise onda kalır, değilse lânet edene döner.” (Ebû Dâvud, Edeb 45, Tirmizî, Birr 48)



Süfyân İbn Abdullah (r.a.) şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bana kesinlikle yapmam gereken bir iş söyle” dedim. Efendimiz: “Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol!” buyurdu. Ben: “Ey Allah’ın Rasûlü! Hakkımda (zararını göreceğimden) en çok endişe ettiğin şey nedir?” dedim. Efendimiz, o güzel dilini eliyle tuttu ve: “İşte budur!” buyurdu. (Tirmizî, Zühd 61, İbn Mâce, Fiten 12)



“Allah’ı zikretmeksizin çok konuşmayın. Allah’ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah’tan en uzak kimseler olduğu kesindir.” (Tirmizî, Zühd 62)