Her Nimetten Sonra, Her Vesileyle Hamd, Sürekli...

Devamlı karşılaştığımız için önemi üzerinde düşünülmeyen alışılmış nimetlerin akabinde de hamd edilir ki, insanın Rabbı ile irtibatı, ilişkisi, iletişimi canlı tutulsun ve yapılanlar ibadet olsun. Yemekten sonra hamd edilir ki, yediğimiz nimetleri ihsan eden, o gıdalara lezzet katan, bize ağız tadı veren, açlığımızı bunlarla gideren, gıdaları enerjiye dönüştüren Yaratıcı'yı görmezden, bilmezden, hatırlamazdan gelmeyelim, nankör olmayalım. Bu konuda sünnet, yemek sonrası sofradan kalkmadan herkesin kendisinin hamdetmesi. Olayı merâsim havasına koyup, bir aracının, bir hocanın, veya içlerinden birinin hamdetmesi değil. Sünnette meşhur olan hamd ifadesi de şöyle: "El-hamdü lillâhi’llezî et'amenâ ve sekaanâ ve cealenâ mine'l-müslimîn (Bizi doyuran, susuzluğumuzu gideren ve bizi müslümanlardan kılan Allah'a hamd olsun).”     



Su, çay  veya meşrubat içtikten sonra hamdetmeyi de unutmamalı. Duâya başlarken ve bitirirken, derse, sohbete, kitleye konuşmaya başlarken ve bitirirken hamdetmeli. Başlangıçta hamd ile Allah'ın nimeti hatırlanıp, O'nun yardımı istenirken; bitişte de verdiği güce ve güzelce tamamlanan nimete karşı şükür makamında hamd edilmelidir. "Onların duâ, dâvet ve dâvâlarının sonu 'El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn'dir." (10/Yûnus, 10) Okumayı bitirdikten, uykudan uyandıktan, elbise giydikten sonra Rasulullah'ın hep hamdettiğini biliyoruz. Tuvalet ve banyodan sonra "El-hamdü lillâhi'llezi ezhebe anni'l-ezâ ve âfânî min zâlik (Benden eziyeti gideren ve böylece bana âfiyet veren Allah'a hamdolsun)” denilmesi tavsiye edilmiştir.



Hapşırma (aksırma) da hamd için bir vesiledir. Aksırdıktan sonra "elhamdü lillâh" denilmesi, yanımızda bulunan insanların bize hayır duâda bulunmalarına sebep olacak olan önemli   bir  sünnettir.  Aksıran   tahmid'de   bulunur.  Yanındaki  müslüman  "teşmit" eder,  yani "yerhamuke’llah” (Allah sana merhamet etsin) der. Aksıran da "yehdînâ ve yehdîkümu’llah" (Allah bize ve size hidayet etsin.) diye mukabelede bulunur. "Biriniz hapşırır ve hamdederse, ona teşmitte bulunun. Allah'a hamdetmezse teşmitte bulunmayın." (Buhâri, Edeb 127; Müslim, Zühd 53)  "Allah hapşırmayı sever, esnemeden hoşlanmaz. Öyleyse sizden biri hapşırır ve Allah'a hamdederse, bunu işiten her müslüman üzerine "yerhamuke’llah" (Allah sana merhamet etsin) demesi hak (bir vazife)dır. Ancak, esnemeye gelince, işte bu, şeytandandır. Biriniz namazda esneyecek olursa, imkân nisbetinde kendini tutsun ve hah diye ses çıkarmasın. Zira bu, şeytandandır, şeytan kendisine gülüyor demektir." (Buhârî, Edeb 125, 128, Bed'ül halk 11; Müslim, Zühd 56)



Görüldüğü gibi her vesileyle hamd, Allah'ı hatırlayıp ona şükür tavsiye edilmiş, hayatın tüm alanlarını Allah doldurmuştur. Müslümanın Allah'tan uzak, O'ndan gafil hiçbir zamanı ve hiçbir hali olmaması istenmiştir. Böylece her yapılan eylemin ibâdet olması sağlanarak kulluk bilinci perçinlenmiştir.  



Kemal derecesinde bir hamdin üç basamağı vardır. Erişilen nimetin Allah'tan geldiğini bilmek, O'nun verdiğine rızâ göstermek ve nimetinin gücü bedeninde bulunduğu sürece O'na isyan etmemek. Her ciddi eylem, her nimet üç ibâdet ister. Bunlar zikir, fikir ve şükürdür.  Başta zikir (besmele), ortada -iş esnasında- fikir (tefekkür, Allah'ın nimet ve ihsanını düşünüp O'nun rızâsını istemek) ve sonunda şükür (el-hamdü lillâh demek).