Hadis-i Şeriflerde Günah Kavramı

      



"İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: 'Utanmadıktan sonra dilediğini yap!" (Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78; Ebû Dâvud, Edeb 6; İbn Mâce, Zühd 17) 



“Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyeni yap! Doğruluk gönül rahatlığı, yalan ise kuşkudur.” (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme 22, hadis no: 2637; Nesâî, Eşribe 50, hadis no: 5677; Dârimî, Büyû’ 2, hadis no: 2535)



“İyilik, ahlâkın güzelliğidir. Günah ise, kalbinde rahatsızlık uyandıran ve başkalarının muttalî olmasından hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim, Birr 14-15; Tirmizî, Zühd 40, hadis no: 2497; Dârimî, Rikak 73, hadis no: 2792)



“İyilik, ruhunun yatıştığı (mutmain olduğu) şeydir. Kötülük ise, insanlar sana fetvâ verseler de, içini tırmalayan ve göğsünde tereddüt duyduğun şeydir.” (Ahmed bin Hanbel, 4/227; Dârimî, Büyû’, 2, hadis no: 2536) 



Nevvâs bin Sem’an (r.a.) şöyle dedi: ‘Rasûlullah (s.a.s.)’a iyilik ve günahtan sordum da şöyle buyurdular: “İyilik (birr), ahlâkın güzel olmasıdır. Günah ise, kalbini tırmalayıp, insanların da muttalî olmasından hoşlanmadığın şeydir...” (Müslim, Birr 5; Tirmizî, Zühd 52; Ahmed bin Hanbel, IV/182, 227, V/251, 252, 256)



 “Mü’min, günahlarını, sanki dibinde oturup da üzerine düşeceğini sandığı bir dağ gibi görür...” (Buhârî, Deavât 4; Tirmizî, Kıyâmeh 49)



“Mü’min, üzerindeki günahı, üstüne yıkılmasından korktuğu bir dağ gibi görür. Münâfık ise, günahını, burnuna konup da oradan uçurduğu bir sinek gibi önemsiz görür.” (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâmeh 49)



“Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke belirir. Eğer tevbe ederse ve ondan sıyrılırsa kalbi saydamlaşır, parlar. Yok (tevbe ve istiğfâr etmeyip) tekrar günaha dönerse bu leke çoğalır. Öyle ki, kalbi (tümüyle) kaplar; işte Allah Teâlâ’nın Kur’an’da zikrettiği ‘reyn’ budur. (İbn Mâce, Zühd 29; Ahmed bin Hanbel, II/297): “Hayır, aksine, onların kazanmakta oldukları (günahlar) kalplerini paslandırmıştır -râne-.” (83/Mutaffifîn, 14)



“Kimi, yaptığı günah rahatsız eder ve iyilik de sevindirirse, o kimse mü’mindir!” (Tirmizî, Fiten 7; Ahmed bin Hanbel, I/18, 26, III/446, V/251, 252, 256)



“Kişi, kötülük yapar da, bu ona rahatsızlık verirse, işte o mü’mindir!” (Ahmed bin Hanbel, IV/12) 



“Kul, mahzurlu olan şeye düşmekten çekinerek mahzurlu (sakıncalı) olmayan şeyi bırakmadıkça takvâlı kişilerden olma derecesine ulaşamaz.” (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme 14, hadis no: 2568; İbn Mâce, Zühd 24, hadis no: 4215)



“Allah, kâh günahları bağışlar, kâh sıkıntıları giderir, kâh bir kavmi yüceltir, kâh bir kavmi batırır.” (İbn Mâce, Mukaddime 13)



“Yedi helâk ediciden kaçının!” Sahâbîler: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?’ diye sordular. Hz. Peygamber: “Allah’a şirk/ortak koşmak, sihir (büyü) yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, fâiz yemek, yetim malı yemek, savaş meydanından kaçmak, evli, nâmuslu ve hiçbir şeyden haberi olmayan kadınlara zinâ isnad etmektir.” (Buhârî, Vesâyâ 23, Tıb 38, Hudûd 44; Müslim, İman 145; Ebû Dâvud, Vesâyâ 10; Nesâî, Vesâyâ 12)  



"Büyük günahlar şunlardır: Allah'a şirk/ortak koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek, haksız yere bir kimseyi öldürmek ve yalan yere yemin etmek." (Buhârî, Eymân 16, Diyât 2, İstitâbetü'l-Mürteddîn 1; Tirmizî, Tefsîru Sûre (4) 6; Nesâî, Tahrîm 3, Kasâme 48)



“Zinâ eden kimse, mü’min olduğu halde zinâ yapmaz. İçki içen kimse, mü’min olduğu halde içki içmez. Hırsızlık yapan kimse de mü’min olduğu halde çalmaz!” (Buhârî, Hudûd 1, 6)



“Zinâ eden kimse, mü’min olduğu halde zinâ yapmaz. İçki içen kimse, mü’min olduğu halde içki içmez. Hırsızlık yapan kimse de mü’min olduğu halde çalmaz! İman ondan çıkar, gölge gibi başının üzerinde durur. O insan ne zaman ki bu işi bitirirse iman tekrar geri gelir!” (Ebû Dâvud, Sünneh 6)  



“Ey Âişe! Göze önemsiz gibi görünen günahlardan sakın! Çünkü bu günahlar için, Allah tarafından görevlendirilmiş bir görevli vardır. Çünkü küçük günahlar insanda bir araya gelince onu helâk eder. Tıpkı çöl bir arâzîde bulunup da, yanına kavmin işçileri gelen şu adamın hali gibi: O adam ve diğerleri odun taşıyıp üst üste yığarlar ve bir yığın meydana getirirler. Derken odun yığınını ateşe verirler ve (küçük küçük olan, ama bir araya gelince kocaman bir yığın olan bu çalı çırpının ateşiyle) o çölde bulunan bütün canlıları yok eder...” (Ahmed bin Hanbel, I/ 402, V/331, VI/70, 151; İbn Mâce, Zühd 29)



Ubâde bin Sâmit ve Ebû Saîd el-Hudrî gibi sahâbîler şöyle derlerdi: “Siz, gözünüze önemsiz (edakk) görünen öyle işler yapıyorsunuz ki, biz onları Hz. Peygamber zamanında büyük günahlardan sayardık!” (Buhârî, Rikak 32; Dârimî, Rikak 45; Ahmed bin Hanbel, III/3, 157, 470, V/79) (Yani, kalplerindeki Allah korkusu sebebiyle, sahâbenin küçük günahları bile büyük günah gibi değerlendirdiğini belirtmişlerdir.)



“Ey insanlar, sizden öncekilerin sapıtmasının nedeni şu idi: İçlerinde üstün mevkiden biri hırsızlık yapınca, hadd (cezâ) uygulamadan onu serbest bırakıyorlar, ama güçsüz (arkası olmayan, fakir) birisi çalınca da hemen hadd tatbik ediyorlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsa, Muhammed, onun elini de keser.” (Buhârî, Hudûd 12; Tirmizî, Hudûd 7)



“Gerçekten siz, bana dâvâya (mahkemeleşmeye) geliyorsunuz. Ama ihtimal bazınız hüccetinizi/delilinizi bazınızdan daha iyi anlatır da ben de ona kendisinden dinlediğime göre hüküm vermiş olurum. Her kime din kardeşinin hakkından bu sûretle bir şey verirsem, onu hemen almasın! Zira bununla ona ancak ateşten bir parça vermiş olurum!” (Buhârî, Mezâlim 16, Ahkâm 29, 3; Müslim, Akdıye 5)    



“Kalpte iki his vardır: Birisi melekten olup, hayır ile vaadde bulunma, Hakkı tasdik etmedir. Kim bu duyguyu hissederse onun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a da hamdetsin. İkincisi, düşmandan olup, şer vaadlerde bulunma, Hakkı yalanlama ve hayırdan nehyetmedir. Bu hissi de kim duyarsa şeytandan Allah’a sığınsın...” (Tirmizî, Tefsî 2/35)



“Üzerinde Rabbinin de hakkı vardır, nefsinin de hakkı vardır, ailenin de... Buna göre sen her hak sahibine hakkını ver!” (Buhârî, Edeb 84-86)



“Herkese niyet ettiği vardır; unutanın ve hata yapanınsa niyeti yoktur!” (Buhârî, Itk 4)



“Muhakkak ki Allah ümmetimin hatasından, unutmasından ve yapmaya zorlandıkları günahlardan vazgeçmiştir, bağışlamıştır.” (İbn Mâce, Talâk 16)



“Şüphesiz Allah, ümmetimden hatâ, unutma ve üzerine zorlandıkları şeyin hükmünü (günâhını) kaldırmıştır.” (Buhârî, Talâk 11, İlim 44, Şürût 12, Enbiyâ 27)



“Beş vakit namaz ve cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazan’a keffârettirler. Büyük günah (kebâir) işlenmedikçe aralarındaki (küçük) günahları affettirirler.” (Müslim, Tahâret 14, hadis no: 233, 1/209; Tirmizî, Salât160, hadis no: 214, 1/418) 



“Günahkâr ve itaatkâr olan hiç kimse yoktur ki, ateşe girmeyecek olsun. Ancak ne var ki, ateş İbrâhim (a.s.)’e olduğu gibi mü’mine bir selâmet/genişlik ve serinlik olacaktır. Öyle ki ateş onların serinlemesinden dolayı bir ses çıkaracaktır. Sonra da Allah muttakîleri kurtaracaktır.” (Ahmed bin Hanbel, III/329)



“Her kim İslâm’da güzel bir sünnet/çığır açarsa, o çığırın ecri ile, kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin ecirlerinden hiçbir şey noksan edilmemek şartıyla sevapları kendine aittir. Ve her kim İslâm’da kötü bir sünnet/çığır açarsa, o çığırın vebali ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebâli, hiç noksanları olmamak üzere ona aittir.” (Müslim, İlim 15, Zekât 69; Nesâî, Zekât 64)



“Bir kimse dalâlete çağırır da ona uyulursa, bu kimseye -günahlarından hiçbir şey eksiltilmeksizin- kendisini izleyenlerin günahı kadar günah yüklenir...” (Müslim, İlim 16; Buhârî, İ’tisâm 15; Tirmizî, İlim 15; İbn Mâce, Mukaddime 14)



“Haksız  yere bir cana kıyıldığında, onun kanından bir pay da, Âdem (a.s.)’in ilk oğluna  (Kabil’e) ayrılır. Zira, cana kıymayı ilk defa îcat eden odur.” (Buhârî, Cenâiz 33, Enbiyâ 1, Diyât 2, İ’tisâm 15; Müslim, Kasâme 27; Tirmizî, İlim 14; Nesâî, Tahrîm 1; İbn Mâce, Diyât 1)



“Reddetmeye kadir oldukları halde içlerinde zuhur eden kötülüğe sessiz kalmadıkları müddetçe, Allah Teâlâ halkın geneline, özel kişilerin (suçluların, günahkârların) yaptığı yüzünden azap etmez. İşte onlar böyle yaparlar (seslerini çıkarmazla)sa Allah da halkın genelini ve suçluları beraberce cezâlandırır.” (Ahmed bin Hanbel, IV/192)



İçlerinde sâlih kimseler olduğu halde helâk olup olmayacaklarını soran Zeyneb bint Cahş’a Rasûl-i Ekrem şöyle cevap vermiştir: “Evet, kötülük iyice çoğaldığında!” (Müslim, Fiten 1, 2)



“İnsanlar zâlimi görür de, ona engel olmazlarsa, Allah’ın, azâbı ile onları bürümesi yakındır.” (Ebû Dâvud, Melâhim 17; Tirmizî, Fiten 8)



“Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle değiştirsin, eğer gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin/buğzetsin.” (Müslim, İman 78; Tirmizî, Fiten 11)



“Şâyet günahlar işleseniz, hatta semâyı dahi tutsa, sonra da pişmanlık dtuysanız Allah sizin tevbenizi kabul eder.” (Ahmed bin Hanbel, V/167)



“Kötülüklerin peşinden bir iyilik getir ki, onu mahvetsin/silsin.” (Tirmizî, Birr 55; Dârimî, Rikak 74)



“Kıyâmet gününde mü’min, Rabbine yaklaşacak, o derecede ki, üzerine Allah affını indirecek ve ona günahlarını itiraf ettirecektir. Kendisine ‘(filan günahını) biliyor musun?’ diye soracak. Mü’min: ‘Ey Rabbim! Biliyorum’ diyecek. Allah Teâlâ: ‘Onu Ben dünyada örtbas etmiştim. İşte bugün de onu sana bağışlıyorum’  diyecek. Bunun üzerine iyiliklerinin sayfası verilecektir. Kâfirlerle münâfıklara gelince, onlar için mahlûkat huzurunda; ‘İşte Allah adına yalan söyleyenler bunlardır’ diye nidâ edilecektir!” (Buhârî, Tefsîr 11/4, Edeb 60; Müslim, Tevbe 52)



“Büyük günah işleyenler için benim şefaatim haktır.” (Ebû Dâvud, Sünneh 21; Tirmizî, Kıyâmeh 11; İbn Mâce, Zühd 37; Ahmed bin Hanbel, III/213)



"Günahından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir." (İbn Mâce, II/1460; et-Tâc, 5/151; Câmiu's-Sağîr 1/134)



"Kimin yanında, kardeşinin (maldan, candan veya namustan yana) yenmiş bir hakkı varsa, ondan, kendi iyiliklerinden alınıp kardeşine verileceği gün gelmeden önce, daha şimdiden helâIlik alsın!" (Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48; Ahmed bin Hanbel, II/506)



"Yanında din kardeşinin ırzı, malı ve makamı bakımından bir hakkı bulunup da, bu hak kendisinden alınmadan ondan helâllik isteyen kimseye Allah merhamet etsin! Çünkü âhirette ne bir dinar, ne bir dirhem vardır. Eğer o kimsenin iyilikleri varsa, kardeşinin hakkı onun iyiliklerinden alınır. Eğer iyilikleri yoksa, o zaman da üzerinde hakkı olan kardeşinin günahlarının bir kısmı ona yüklenir." (Tirmizî, Kıyâmet 2, IV/613)



“Kimin (din) kardeşine bir mal veya ahlâkî borcu varsa, dinar ve dirhemin olmayacağı ve ancak sevapların ve günahların geçerli olacağı gün gelmeden önce, ondan hemen bugün kurtulsun.” (Buhârî, Mezâlim 10;  Ahmed bin Hanbel, II/435, 506)



"Âdemoğlunun hepsi hata edici, günah işleyicidir. Ancak, günahkârların en hayırlısı, tevbe edip Allah'tan affını dileyendir." (İbn Mâce, Zühd 30; Ahmed bin Hanbel, III/198)



“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz hiç günah işlememiş olsanız, Allah sizi giderir, yok eder de, günah işleyip tevbe eden bir kavim getirir/yaratır. Onlar Allah’a istiğffâr ederler, Allah’tan af dilerler. O da kendilerini afederdi.“ (Müslim, Tevbe 2; Tirmizî, Cennet 2, hadis no: 2526, 5/672)



“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ‘Ey kullarım, Benim âfiyet verdiklerim müstesnâ, hepiniz günahkârsınız (müznibûn); öyleyse Benden mağfiret talep edin de, sizi bağışlayayım... Ve yine Benim hidâyete ilettiklerim hâriç, hepiniz dalâlettesiniz; öyleyse Benden hidâyet dileyin de sizi hidâyete ulaştırayım...“ (İbn Mâce, Zühd 30