b- Dünyevî Azap ve Helâk

 



“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir. (Allah, işlediklerinizin) birçoğunu da affeder.” (42/Şûrâ, 30) Yani, ey insanlar! Başınıza gelen bütün hastalık, felaket, deprem gibi musibetler, acılar, dertler, stres, bunalım ve benzeri hoş olmayan durumlar, kazandığınız günahlar sebebiyledir. Fakat, buna rağmen Allah, günahlarınızın çoğunun cezasını peşinen vermez.  



Kötülükleri işlemek, işleyenine bakılmaksızın, cezanın kendisine gelmesini gerekli kılar. Kötülüklerin işlenmesinde ve ona terettüp eden cezada sünnetullah, genel ve kesin olup, bütün mahlukat için geçerlidir. Ne bir fertten, ne cemaatten, ne de ümmetten geri kalmaz. Tolerans söz konusu değildir. Allah, âlemlerin rabbıdır. Herkes bu genel kanunun  önünde eşittir. Kötülük işleyen her kimse, sünnetullah (Allah’ın evrendeki değişmez yasaları) gereği cezasını görür. Bu rabbânî düsturu, “kimi hakkında vazgeçer, kimisi için de uygulama yapmaz” tarzında algılayan yanılmış ve hata etmiştir. Allah, bu genel kuralı açıklarken “Kötülük yapan, cezasını çeker.” (4/Nisâ, 123) buyurmaktadır. 



Hz. Musa, şu duayı yaptı: "Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum. Artık bizimle bu fâsık kavmin (yoldan çıkmış toplumun) arasını ayır." (5/Mâide, 25)



Fıska bulaşmış olanlara, gökten azap inecektir: "Zulmedenler, kendilerine söylenmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Biz de zâlimlere, fıskları (yoldan çıkmaları) sebebiyle gökten azap indirdik." (2/Bakara, 59)  Yine Lut kavminin fıskı, ayetleri yalanlayanların fıskı, İsrailoğullarının fıskı, onların azabına sebeptir (Bkz. 29/Ankebut, 33-35; 6/En'âm, 49; 7/A'râf, 165; 59/Haşr, 5).



Helâk edilen kavimlerin ortak özelliği, kötülüklerinin fısk kavramında belirişidir. "Peygamberlerden azim sahibi olanlar gibi sen de sabret. İnkârcılar için acele etme. Onlar kendilerine söz verileni gördükleri gün, dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir. Fâsıklardan (yoldan çıkanlardan) başkası helak edilir mi hiç!" (46/Ahkaf, 35) "Bir şehri (toplumu) yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına (mütreflere) yola gelmelerini emrederiz. Ama onlar fısk işlerler/yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz." (17/İsrâ, 16)



Fısk ve fâsıktan söz eden ayetlere siyak - sibaklarıyla (önceki ve sonraki ifadeler) birlikte bakıldığında, fâsık toplumun nasıl çöküş sürecine girdiği ve neden çöküşü hak ettiği aydınlığa kavuşur. Bu ayetlerde fâsık toplumda, tüm sosyal değer ve dinamiklerin ayaklar altına alındığı özellikle belirtilmektedir. Toplum bireylerinin Allah'a ve birbirlerine karşı sorumluluk ahlakına sahip olmamaları, ilişkilerinde çıkarı esas almaları, yalancı ve iftiracı olmaları, hak-hukuk gözetmemeleri, dünya hayatına, para, mal ve mülke düşkün olmaları, toplumda karışıklık çıkarmaları, bozgunculuk yapmaları vb. bütün olumsuzlukların iyice yaygınlaşması ve baştan ayağa bütün bir toplumu kuşatması, fâsıklık adını almaktadır. Bütün bu sayılan olumsuzlukları ve dolayısıyla fâsık toplumu Kur'an, şöyle özetlemektedir:



"Fâsıklar, Allah'la yapılan ahdi (sözleşmeyi) kabulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayırırlar. Yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkarırlar. Hüsrâna/ zarara uğrayanlar, işte onlardır." (2/Bakara, 27) Bu ayette, fâsığın tam tanımı görülebilir. Fâsık, Allah'la olan ilişkilerini kesip ayıran, insanların arasını bozan ve toplumda karışıklık çıkaran kimsedir. Böyle insanların çoğalması ise, toplumda çözüntü ve çöküşü hızlandırır.



“Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka  nesiller yarattık.” (6/En’âm, 6) Bu ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki, helak olanları, Allah işledikleri günahları sebebiyle helak etmiştir. Bu haberde, sabit bir gerçeğin ve sürekli bir kuralın ifadesi vardır. Günahlar, sahibini helake sürükler, Allah günahkârları günahları sebebiyle helak etmektedir. Bu, günahlar yayıldıkça, toplumların boyun eğmek zorunda kaldıkları değişmez bir kanundur. Geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, toplumlar ya Allah tarafından gelen bir musibetle helak olurlar, ya da günahın uçsuz bucaksız çöllerine dalarken helak olmayacağını zanneden toplumun büyük bir bölümünde geçerli olan yavaş ve doğal bir değişim ve çözülmeyle yok olup giderler. (9)



Demek ki fısk, sadece ölüm sonrası sıkıntılar getiren bir sapma değil; dünya hayatında da felaketlere yol açan bir yozlaşmadır.