Fırka Ne Demektir?

‘Fırka’ sözcüğü, ayırmak, bölmek, açıklayıp hükme bağlamak anlamına gelen ‘fark’ kökünden türemiştir.



‘Fırka’ sözlükte, bir grup insan, diğerlerinden ayrılan kendi başına bir cemaat demektir.



Kavram olarak ‘fırka’, İslâm tarihinde kendilerine mahsus siyasi ve itikadí görüşleri bulunan guruplara ve akımlara verilen bir isimdir. Mezhepler tarihinde daha çok itikadí mezhepler ve siyasí akımlar için kullanılmıştır.



‘Fırka’ kelimesi ve türevleri hadislerde de dinde ve sosyal plânda bölünmeyi, parçalanmayı kötülemek üzere kullanılmıştır.



Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Türkçe’de fırka parti anlamına kullanılmaktaydı.



İslâm tarihinde amelde, itikat ve siyaset sahasında ortaya çıkmış düşünce okullarına, gurplara genelde mezheb adı verilmektedir. Kelâm ve Mezhepler tarihinde ise ‘mezheb’ kavramı daha çok itikat konusunda ortaya çıkmış topluluklar için kullanılır. Işte ‘fırka’ kavramı bu anlamdaki mezheb yerine kullanılan bir terimdir. ‘Fırka’nın çoğulu ‘firak’tır.



İslâmdaki itikadí mezhebler konusunda yazılmış eserlerde de ‘fırka’ bu manada kullanılmıştır. Bu sahada yazılmış kitaplardan birinin adı ‘el-Fark Beyne’l Firak-Fırkalar Arasındaki Farklar’ şeklindedir.[24]



Kur’an-ı Kerim, mü’minleri, kendilerine apaçık beyyineler (ilâhí belgeler) geldikten sonra dinlerini parçalayanlar gibi olmamaları konusunda uyarıyor.[24] Toptan Allah’ın İpine sarılmalarını, parça parça (tefrika) olmamalarını[24], dinde tefrikaya düşenlerin ancak aralarındaki bağy (haddi aşma, azma) yüzünden parça parça olduklarını[24] açıklıyor.



Şu âyet oldukça dikkat çekicidir:



“O, ‘Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda yarılığa düşmeyin’…(dedi)…” (Şûra: 42/13) Ancak bir takım kimseler bunun tam tersini yaptılar. “Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplara ayrılanlar; Sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi Allah’a aittir. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 6/159)



Kur’an, kendilerine kitap verilenler ile müşriklerin dinlerini nasıl parçaladıklarını, din konusunda nasıl fırkalara (gruplara-hiziplere) ayrıldıklarını anlatarak müslümanları aynı hataya düşmeme konusunda uyarıyor. Şüphesiz ki dinde tefrika (fırka fırka olma) hem dini yanlış anlayıp sapmaya, hem müslüman toplulukların zayıflamasına, hem de aralarında lüzumsuz mücadelelerin başlamasına sebep olur.



Ama ne yazık ki Kur’an’ın bütün bu uyarılarına, Peygamberimizin bütün tenbihlerine rağmen Muhammed ümmeti Hz. Osman’ın halifeliğinden sonra fırkalaşmaya başladı. Bu tefrika tarih boyunca devam etti ve bugün de fazla değişen bir şey yoktur.



Şunu hatırlatmakta fayda görüyoruz: Amelí konularda ortaya çıkan mezhepler birer fıkıh ekolüdür ve İslâmí hükümleri yorumlama, anlama ve İslâm hukukunun tesbiti çalışmasıdır. Kendilerine mezheb nisbet edilen hiç bir müctehid alim ‘ben mezheb kuruyorum’ diye ortaya çıkmamıştır. Onların ictihadları ve fetvaları sonradan toplanmış, uygulanmış, benimsenmiş ve bu görüşler onlara nisbet edilmiştir. Böylece Hanefí, Malikí gibi amelí veya fıkhí mezhepler ortaya çıkmıştır.



Bu gibi mezheplere zaten ne ‘fırka’ denmiş, ne de ‘fırka’nın bir benzeri olan ‘nıhle (çoğulu nihal)- görüş, inanış tarzı’, makale (çoğulu makâlât)-fikir, inanış’ denmemiştir. Bu gibi isimler itikadí ve siyasí akımlar hakkında kullanılmıştır.



Amelí mezhepler ve onların görüşlerinin din sayılmadığı ve ‘benim mezhebim hak seninki batıl’ denilmediği sürece, onlara bid’at denemeyeceği gibi, bir ihtiyaca cevap veriyorlar da denilebilir. Bu bakımdan amelí sahada bir mezhebe uymak hem caizdir hem de ihtiyaçtır. Ama mezhebçi olmak tefrikaya yol açar. [24]