Fesâdın Zıddı Salâh

 



Fesâdın zıddı olan salâh ise, mü'minlerin belirgin vasfı ve peygamberin istekleri arasındadır. Ayette ifade edilen Hz. Yusuf'un duası bu gerçeği belirtmektedir: "Benim canımı müslüman olarak al ve beni sâlih insanlar arasına kat." (12/Yûsuf, 101) Râzî'nin yorumuna göre, seni Allah'a itaate çağıran her şey salâh; Allah'tan alıkoyan her şey de fesaddır. İbn Teymiye'ye göre ise, her çeşit hayrı içerisine alan salâh; şerrin her çeşidini içerisine alan da fesaddır. Yine Ebu Hayyan gibi bazı âlimlere göre salâh, mutedil ve güzel bir hal üzere olmaktır.



Salâh, mü'minlerin önemli bir vasfı olup, bu vasıfla mü'minler, Allah'ın emir ve yasaklarını gözetir, O'nun seçkin kulları arasına girmeye çalışır, tutum ve davranışlarında itidalli olmayı tercih ederek dünya ve ahiret saadetini elde etmek isterler. Çünkü salâh vasfı, hem dünyevî, hem de uhrevî özelliği bünyesinde taşımaktadır. Başka bir ifadeyle ahirette sâlih insanlardan olmanın yanında, bu dünyada da iyi insanlardan olmak önemli bir husustur. Allah, seçkin kullarını bu vasıfla ayırdetmektedir. Salâh, sıfatların en üstünü olup, bununla vasıflanmak ise, derecelerin en mükemmeline delâlet etmektedir. O halde, böyle bir hususiyet taşıyan vasfın, sadece uhrevî yönü olmayıp, dünyevî yönünün de bulunması gerekir.[24]



Peygamberlerin önemli duaları içinde fesat üretenlere mağlup olmama dileği de yer almaktadır. (Bkz. 29/Ankebut, 30) Çünkü fesat, yurtları kaos ve mutsuzlukla doldurmakta, kitleleri lanet ve azabın kucağına itmektedir. (Bkz. 16/Nahl, 88; 13/Ra'd, 25)



Kur'an, fesat üreten birey ve kitlelerin insanların karşısına barış üreticileri olarak çıkabileceklerini   de   söylemektedir.  (2/Bakara, 11)  Sulh/barış   taraftarı  gözüken  nice  sahte barışçılar vardır. Bunlar barışçı kimliğiyle savaşların en   gaddarcasını   yapmakta,  ıslah  adına  yeryüzünü ifsad etmektedirler. İnsanları mahvetmenin adına kurtarmak denilebilmekte, Firavunlara Musa adı verilmekte, nice sahte kahraman ve sahte kurtarıcılar insanları ifsad etmektedir.



Islah adıyla ifsadı, barışçılık iddiasıyla gerçek barışseverliği ayırmada kullanılacak ölçüleri Kur'an şöyle bildirmektedir: Allah'a Kur'an'ın istediği gibi iman, ahirete yakînen inanmak, salih amel, yani insanlığın hayrına katkıda bulunacak hizmetler gerçekleştirmek.[24]



İnsanların toplum içerisindeki haklarını tesbit etmek ve toplum düzenini tesis etmek, siyasetle yakından ilgilidir. Bilindiği gibi siyaset: "insanları dünya ve ahirette kurtulacakları yola irşad etmekle, onların salah ve menfaatlerine çalışmak" şeklinde tarif edilmiştir. İnsanların hevâ ve heveslerini tatmine yönelen  "zâlim siyaset/çirkin politika, tağutî yönetim" fesadın yayılmasına vesile olur. "İnsanlardan öyle kimseler vardır ki; onun dünya hayatına ait sözü hoşunuza gider ve o kimse kalbinde olana Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, düşmanların en amansızıdır. O, iktidara (velayete) geldiğinde, yeryüzünde fesat çıkarmaya, ekini ve nesilleri helak etmeye koşar. Allah ise fesadı sevmez." (2/Bakara, 204-205) Zalim siyasette, hem tahrip etme, hem şüphe uyandırma sözkonusudur. Fesadın yaygınlaşması konusunda tağutî düzenlerde alabildiğine yarış vardır.  Zâlim  politikacılar,  fitne  ve fesat kumkuması boyalı basın, ahlaksız kanallar, hatta en masum kabul edilen resmî ve çoğu toplumsal kurumlar fesat yarışında şeytanı bile geride bırakma gayretindedirler.