Rızkın Genişlemesi ve Daralması

                           



Allah, bazan kulunun rızkını geniş tutar, bazan da kısar. Kulunu zengin veya fakir kılmak O’na aittir. Bu durum, rızık verilen kişinin, salih bir kul olduğuna, rızkı kısılan kişinin ise salih olmadığına delil olmaz. Zira zenginliğin elde edilmesi, kazanılmış bir hak olmadığı gibi; sahibi de Allah’ın hoşnutluğunu kazandığı için zengin kılınmış değildir. Çünkü Allah, çoğu kez âsî, günahkâr ve kâfirlerin rızkını geniş tutar. Bunu, ya dilediğini yaptığı ve istediği tarzda hüküm verdiği için yapar, yahut da bir maslahat ve bir hikmetten dolayı yapar. Allah, bazan sâdık kullarına kendisinin bildiği bir hikmetten dolayı veya sünnetullahı (genel yasaları) gereği rızkı dar tutar. Kulun, bunu bir mükâfat veya Rabbına yakınlık veya ceza ve Rabbına uzaklık derecesi tarzında telakki etmemesi gerekir.



“Fakat insan böyledir; Rabbı ne zaman kendisini imtihan edip ona ikramda bulunur, ona nimet verirse;  ‘Rabbım bana ikram etti’  der. Ama Rabbı onu imtihan edip rızkını daraltırsa;  ‘Rabbım bana ihanet etti, beni küçük düşürdü’  der. Hayır, doğrusu siz, yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yemek vermeye teşvik etmiyorsunuz. Mirası, helal haram demeden yiyorsunuz. Malı da pek çok seviyorsunuz.” (89/Fecr, 15-20)



İbni Kesir, bu âyetin tefsirinde şöyle der: İmtihan maksadıyla rızkını geniş tuttuğunda, kulunun bunun kendisi için Allah’tan bir ikram olduğu kanaatını taşımasını Allah hoş karşılamıyor. Zaten durum, böyle değildir. Bu bir imtihandır, bir sınamadır. Aynı şekilde, rızkını  daraltarak imtihana tâbi tuttuğunda ise zanneder ki bu, kendisi için bir ihanettir. Allah, “kellâ = hayır” diyor. Yani, durum zannedildiği gibi değil. Ne bunda, ne onda. Çünkü Allah, malı, sevdiğine de verir; sevmediğine de. Burada gaye, her iki durumda da Allah’a itaata teşviktir. Zengin olunca, bununla Allah’a şükretmesi, fakir olunca da sabretmesi. İşte bu sabır ve şükür ile kulun Rabbına yakınlık derecesi söz konusu olur. (İbn Kesir, Fecr Sûresi tefsirinden)