8) Kullanmaya Elverişli (İsti'mâlî) Mal:

Maddesi devam etmekle birlikte kendisinden yararlanılabilen şeyler. Gayrimenkuller, mefrûşât, kumaşlar, kitaplar gibi.



Tüketime elverişli mallar, bu amaca hizmet eden karz ve âriyet verme gibi akitleri kabul ederken, kullanmaya elverişli mallar da yine kira ve âriyet verme gibi kullanmaya yönelik akitlere elverişli bulunurlar (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', V, 134, 208, 209, 234, 237; es-Serahsî, a.g.e., XI, 50, 52, XIV, 90; ez-Zühaylî, a.g.e., IV, 49, 55; Fahri Demir, a.g.e., 33 vd ; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, İstanbul 1983, s., 83 vd).[24]



Mal kelimesi, ‘meyl’ kelimesinden türemiştir. ‘Meyl’ sözlükte; denge noktasından sağa sola sapmak demektir. Sürekli deðiþen ve ölümsüz olmayan değerlere bu bakımdan ‘mal’ denilmiştir. Malın ana özelliği, devamlı değişmesi, sâbit olmaması ve ebedî (ölümsüz) olma özelliğinin bulunmamasıdır. ‘Mal’, insanın yaşayabilmesi ve ayakta kalabilmesi için bir vâsıtadır. İnsanı ayakta tutmak amacına yönelik olarak kullanılırsa bir anlam taşır. Eğer dünyalık değerlerin elde edilişi uğruna harcanırsa veya bu amaç için elde edilmeye çalışılırsa o zaman olumsuz bir anlam kazanır.



Mal, fıkıh dilinde, bir kimsenin sahip olduğu şey, menkul (taşınabilir) veya gayri menkul (taşınamaz) varlık veya servettir. Mallar;



a- Elde edilebilen ve biriktirelebilen şeylerdir. Bu yüzden ilim, sağlık, güneş ışığı gibi şeyler mal değildir. Ama güneş ışığı enerjiye çevrilirse mal olur.       



b- Yararlanılması mümkün olan bir şeydir. İnsanlar onu kullanırlar, ondan fayda sağlarlar. Ölmüş hayvan eti, bozuk gıdâlar, zehirli maddeler gibi şeyler mal sayılmazlar.       



Mal, esâsen insanların sahip olmak istedikleri, ihtiyaç için elde edebildikleri, biriktirilebilen, taşınabilir veya taşınamaz şeylerdir, varlıklardır. Mallar ve çocuklar dünya hayatının süsüdür (18/Kehf, 46). Bunlar aynı zamanda birer fitnedir, yani insan için birer deneme alanıdırlar (64/Teğâbûn, 15; 3/Âl-i İmrân, 186). Mala sahip olma ile onu harcama yeri; onun kullanılış gâyesidir. Mallar, Allah’ın insanlara birer emânetidir. O’nun helâl kıldığı yoldan kazanılmalı ve o mal Allah’a varmak gâyesi için kullanılmalıdır. İnsan ölünce Rabbine kavuşacaktır. Öyleyse kendisine emânet olarak verilen malı, bu ‘Son Varış-Meâd’ anlayışı doğrultusunda harcamalıdır. Bir başka deyişle, mal insanın hayatını sürdürebilmesi için Yaratıcı tarafından insanın emrine verilen bir faydalanma aracıdır. İnsan bu aracı güzel bir yoldan elde etmeli ve emânetin asıl sahibinin gösterdiği gibi kullanmalı, bu şekilde hem dünya hem âhiret mutluluğuna ulaşmalıdır. Mal, insanın sonsuz hayattaki durumuna kesinlikle etki edecektir.



Allah, insanlara  ellerindeki malı O’nun yolunda ‘infak’ etmeyi emretmektedir. Bu, hem toplum dengesi, hem insanın mala karşı aşırı ilgisinin törpülenmesi, hem de insanların ihtiyaçlarının karşılanması açısından son derece önemlidir. Dünyadaki mallar ve zenginlikler, insanlar için süslü kılındı (3/Âl-i İmrân, 14). Bütün mallar dünya hayatının süsüdür, ama asıl varılacak yer Allah’ın huzurudur. İnsan bu yüzden malı ve dünyalıkları çok sever (89/Fecr, 20). Kimileri de malının çokluğundan dolayı övünür, kibir gösterir (18/Kehf, 34; 34/Sebe', 35). Ancak malı olduğu halde, Allah’a hakkıyla kulluk yapmayan, Allah’a karşı ‘istikbâr’ eden azgınları (bağîleri), malları ve evlatları kurtaramayacaktır (92/Leyl, 11; 111/Mesed, 2; 58/Mücâdele, 17).



Malın insan hakkında daha faydalı olabilmesi için onun Allah yolunda harcanması gerekmektedir (4/Nisâ, 95; 8/Enfâl, 72; 9/Tevbe, 20). Bu harcamanın en güzel şekli, gerekli kimselere zekât vermektir (6/En’âm, 141; 30/Rûm, 38). Mal konusu, müslümanların en önemli meselelerinden biridir. Malı helâldan kazanmak kadar, ona ilgiyi dengeli tutmak, onu gerekli yerlere harcamak, onunla insanlara faydalı olmak, onun peşinden sürüklenip gitmemek ve onunla şımarıp istiğnâ (zengin oldum) duygusuna kapılmamak önemli şeylerdir. İnsan ne kadar yaşarsa yaşasýn bir gün ölecektir ve malından ayrılacaktır. Kişi, mal üzerinde yalnızca nöbetçilik yapmaktadır. Öyleyse bu nöbetçilik ve emanetçilik iyi yapılmalıdır.



“Mal bir kahpeye benzer; bir gün attarın evinde bir gün baytarın evinde olur.” (Râgıp el-Isfehânî, Müfredat 726). Mal kazanmak, servet sahibi olmak, o maldan faydalanmak mübahtır (helâldir). Zekâtı ancak malı olanlar verebilir. Malı olanlar Allah yolunda daha çok harcama yapabilirler. Hakkıyla elde edilen bir zenginlik daha iyidir. Ancak mü’min, Allah’ın büyüklüğü karşısında ‘fakr’ duygusu içerisinde olmalı, yani yetersizliğini, her şeyin Allah’ın olduğunu bilmeli. Peygamberimiz (s.a.s.) müslümanların mal fitnesiyle karşılaşacaklarını haber veriyor (İbn Mâce, Fiten 18, hadis no: 3995; Tirmizî, Zühd 26, Hadis no: 2336). Âhirette de mal mülk değil, ancak selim kalbe sahip olmak fayda verecektir (26/Şuarâ, 88).[24]