Dâr-ı Harpte Fâiz:

“Dâru'l-harp'te faiz olmaz, diyorlar. Türk bankalarından faiz alıp yiyebilir miyiz?”



Dâru'1-harpte faizin cereyan edip etmemesiyle Türk bankalarından faiz alıp yemek ayrı ayrı şeylerdir. Önce bu hüküm sadece İmam Ebû Hanife ve İmam Muhammed'in kabul ettiği ve İmam Ebû Yusuf dâhil, Şâfiî, Mâlik ve Ahmed bin Hanbel gibi diğer imamların karşı olduğu bir hükümdür. "Dâru'1-harp'te müslümanla harbî arasında faiz olmaz" anlamındaki bir hadis rivâyetine dayandırılır. Hadis, "Nasbu'r-râye" sahibi Zeyla'î'nin ve allâme İbn Hümâm'ın tesbitlerine göre "âhad" bir haberdir ve garibtir (sahih değildir) (Zeyla'î, Nasbu'r-Râye, IV/44; İbn Hümâm, Fethu'1-Kadîr, VN/39). İmam Şâfiî böyle bir hadisin sâbit olmadığını, dolayısıyla, delil olamayacağını söyler. Nitekim hadis, meşhur on hadis kitabında bulunmadığı gibi, "dâru'1-harb" ifâdesi de bunun dışında hadislerde geçmemektedir. "Dâru'1-harb", "Dâru'1-İslâm" gibi terimler sonradan müctehid imamlar döneminde ortaya çıkan terimlerdir. Nitekim İbnü'1-Esîr de "en-Nihâye" adlı değerli eserinde "dâr" kelimesi ile ilgili böyle bir terimden söz etmemektedir. İşin bir yönü budur.



Diğer bir yönü de, bu hükmün usûl kaideleriyle çelişmesidir. Çünkü "haber-i vâhidle ziyâde, nesih sayılacağından câiz olmaz." Bu haber de haber-i vâhiddir. Kabul edilmesi halinde faizi ayırım yapmadan (mutlak olarak) yasaklayan nasslara ziyâde bir hüküm getirmiş olur ki, bu câiz değildir. İşin, allâme İbn Hümâm'ın da irdelediği (İbn Hümâm, a.g.e. VN/39) bir üçüncü yönü vardır ki, sorunun cevabı açısından önemli olan da budur: İmam Âzam ve İmam Muhammed bu hükmü verirken, parayı iktisadî bir silâh olarak düşünüp, müslümanın onu kâfirin ülkesinde ve onun rızâsıyla, herhangi bir yolla alabileceğini, böylece onu iktisâden zayıf düşüreceğini, müslümanın hiçbir sûrette faiz veremeyeceğini, yani fazlalığı müslümanın alması halinde bunun câiz olabileceğini kast ettiklerini, arkadaşları olan imamlar açıklamışlardır. Nitekim İmam Âzam kumarı da aynı kategoriye sokmuş ve yüzde yüz kazanacağını bilmesi halinde müslüman dâru'1-harpte bir harbî ile kumar oynayabilir, demiş ve meseleye Rûm Sûresinin başında işaret edilen ve Hz. Ebû Bekr'in şirk diyarı olan Mekkelilerle girdiği bahsi delil göstermiştir. Çünkü bahsin kumardan başka bir anlamı yoktur, ama Hz. Ebû Bekir, kazanacağını Allah Rasûlünün haber vermesiyle kesinlikle bilmektedir.



Durum böyle olunca İmam Âzam ve İmam Muhammed'in, cumhûrun karşısındaki bu görüşlerini alsak dahi, günümüzde müslümanın hiçbir yerde onların görüşüne göre de banka faizi alıp yiyemeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü faiz sistemi artık değişmiş ve fertlerin yerini müesseseler almıştır. Diyelim ki Almanya'da bir müslüman 100 eurosunu bankaya yatırmış ve meselâ yılda: %10 faiz almış, sene sonunda da parası 110 euro olmuş olsun. Banka, hali hazırdaki sisteme göre bu sayede bu mevduatın (ankes hesabı ayrıldıktan sonra) yaklaşık 5 katı kredi verebilecek ve daha yüksek, meselâ % 15 faiz uygulayacağından 5x15=75 DM. kazanmış olacaktır. Yani müslüman Ahmet kendi kazandığı 10 euro karşılığında Alman Hans'a 65 euro kazandırılmış olacaktır. Görüldüğü gibi buna câiz diyen hiçbir İslâm hukukçusu yoktur. Türkiye için durum daha da değişiktir. Dârul-harp olduğunu söyleyen görüşten hareket etsek dahi, faiz müessesesi dediğimiz gibi bir banka olacaktır ve banka yahûdi veya masonun ve yahûdileşen Türkün olsa bile bir taraftan Ahmet Ağa yatırıp, öbür taraftan Mehmet Ağa almış olacağından, bir yönüyle müslüman faiz vermiş, öbür yönüyle de müslüman, müslümandan faiz almış olacaktır. Bu ise hiç câiz görülemez.