3- Gayri Müslimlerden Dâr-ı Harbte Alınan Fâiz:

İmam Âzam'a ve İmam Muhammed'e göre gayri müslimlerin memleketinde bir gayri müslimden fâiz almak câizdir. Bunlara göre esâsen gayri müslimlerin malı müslümanlara helâldir. Bir de bu, gayri müslimin rızâsıyla oldumu, haydi haydi helâl olur. Bu meselede meşhur Hanefî fıkıh kitabı el-Hidâye'de şöyle denir: Dâr-ı harbte bir müslimle gayri müslim arasında ribâ bahis konusu olmaz. Çünkü Hz. Peygamber: "Müslümanla gayri müslim arasındaki ribâya itibar yoktur" buyurmuştur. Ayrıca, gayri müslimlerin malları kendi ülkelerinde müslümanlar için helâldir. Bir müslüman, gadr etmemek şartıyla gayri müslimin malını hangi yoldan alırsa alsın, câiz ve mubahtır" (el-Merğınânî, el-Hidâye, II/48). Zira gayri müslimlere âit mal ve servetin dokunulmazlığı yoktur. Ganimet olarak alınır. Ganimet olarak alınınca helâl olan gayri müslimin malı, rızâsıyla alınınca neden helâl olmasın? Ayrıca ödünç verme, sadaka gibi sevap olan bir yardımdır. Gayri müslime dâr-ı harbte yardım etmek müslümanlara zarar verir, denilmektedir. Fakat Ebû Yusuf ve Şâfiî gayri müslimden alınan ribânın haram olduğu kanaatindedirler. Bu konuda İmamiye ve İsnâaşeriye adı verilen Câferîler de Hanefiler gibi düşünmektedirler. Ancak, onlara göre ribâ ve fâiz adı altında fazla miktarı alan taraf, müslüman olmak şartıyla dâr-ı harbte de dâr-ı İslâmda da müslümanla gayri müslim arasında ribâ ve fâiz yasağı olmaz, sadece kredi veren gayri müslim olursa, müslümanın ona fâiz adıyla fazla ödemede bulunması haram olur.



Bu kanaatin, "Kendi din kardeşinden ribâ almayacaksın, fakat yabancıdan alabilirsin" şeklinde muharref Tevrat'ta yer alan hükme olan benzerliği ortadadır. Bu kanaatin o fikrin etkisiyle oluşup meydana çıktığını kabul etmek, fazla ihtiyatsızlık olmaz. Bu, bir tepki olsa gerek.



Çok açık bir sûrette görülüyor ki, gayri müslimlerin ülkesinde müslüman olmayanlardan fâiz almanın câiz olduğunu ileri süren hanefîler fâiz alan tarafın kazandığı ve fâzi veren tarafın kaybettiği esasından yürümektedirler. Lâkin bugün için bu görüşün sakatlığı ve çürüklüğü, üzerinde tartışma açmaya lüzum hissettirmeyecek derecede açıktır. Ribâ yasağının illeti ve sebebi, gerçekten kazanma ve kaybetme ise, günümüzde bankalarda biriken mevduat sahiplerine âit tasarrufların zenginler tarafından fâiz karşılığı kullanılmasında bir sakıncanın bulunmaması icap eder.



Bugün fıkıh kitaplarında yer alan bu hükme bakan bazı câhil hocalar, Avrupa'da çalışan müslüman işçilerin gayri müslimlerin oradaki bankalarına para yatırıp fâiz almalarını câiz görürlerken, aynı yerde bulunan meselâ Türklere ve Araplara âit bankalara yatırdıkları para karşılığı aldıkları fâizi haram saymaktadırlar. Vaktiyle müslümanların ülkelerinde açılan gayri müslimlerin bankalarına da fâiz karşılığı para yatırmayı câiz görmüşlerdi. Bu vâdide verilen hüküm ve bu gerekçe ile verilen fetvâ, fâiz alanın kazanması, verenin kaybetmesi esasına dayanmaktadır. Halbuki mevduat kabul eden, bu maksatla amansız bir rekabati bile göze alan bankaların mevduat sahiplerinden aldıkları paralardan, onlara ödedikleri fâizden daha çok kazandıkları muhakkaktır. Öyle olmasa, bankaların, mal varlıklarını ve sermayelerini artırmaları bir yana, varlıklarını korumalarına bile imkân olmaz.



Alınan mevduattan, ödenen fâizden daha çok para kazanıldığına göre, bankalara yatırılan bu paraları yahûdi ve hıristiyan veya ateist iş adamları ve sanayicileri kullanmaktadır. Bu paralardan sağlanan nemâ ve kâr, daha sonra müslümanların aleyhinde faâliyetlerde değerlenmektedir.



Dâr-ı Harpte kâfirlerden alınan fâizin câiz görülmesi anlayışından dolayı, kendi ülkelerini dâru’l-İslâm kabul edip İsviçre ve ABD başta olmak üzere Batıdaki bankalara toplam tirilyonlarca doları bulan paralarını yatıran Arap şeyhlerinin ve nice ülkelerdeki müslüman geçinen sömürücü tiplerin, aslında Batı ülkelerini iktisaden kalkındırdıkları, tâğûtî düzenleri güçlendirdikleri bir vâkıadır. "Müslümanım" diyenler, Batı ülkelerindeki paralarını çekseler Batı ekonomisi ciddî sarsıntılar geçirecektir. Aynı şekilde namaz kılanlar kendi ülkelerindeki bankalardan paralarını çekseler, fâizci düzenler çökecektir. Kapitalizmi bankaları, tâğûtî düzenleri, yani Allah ve Rasûlüyle savaşan fâizci zihniyeti maalesef, müslümanlar veya müslüman geçinenler beslemektedir.