7- Bey' Bi'l-İstiğlâl:

Bu muâmele, Mecelle'nin 119. Maddesinde: "Bey' bi'l-istiğlâl, bâyi' bir malı isticâr etmek üzere vefâen bey' etmektir" şeklinde târif edilmiştir. Aslında bey' bi'l-vefânın değişik şekli olan bu muâmele şöyle uygulanmaktadır: Paraya ihtiyacı olan kişi evini veya dükkânını ya da tarlasını sermaye sahibine vefâ yoluyla satmaktadır. Ancak sermaye sahibi bu akarları ve araziyi fiilen kullanıp ondan faydalanma durumunda olmadığından evi kiraya, dükkânı icara ve tarlayı da ortakçıya verip ondan faydalanmayı düşünmektedir. Bu durumda esâsen bu mallara ihtiyacı olan satıcı bu gayrı menkullerin kendisine kiraya, icara veya ortağa verilmesini müşteriye teklif etmektedir. Teklifi kabul edilince istiğlâl sûretiyle bey' akdi yapılmış olmaktadır. Artık bu durumda ödünç aldığı paraya karşılık evin ve dükkânın kirası veya tarlanın icarı (ki, istiğlâl arazi ile ilgili olursa buna murâbaa denir) adıyla sermaye sahibine bir meblağ ödemektedir. Bu da fâizden başka bir şey değildir. Bey' bi'l-vefâda satılan mal, sahibinin elinden çıktığı halde, bey' bi'l-istiğlâlde mal yine eski sahibine kiraya ve icara verilmektedir. Ancak, bu türlü bir alışverişin sahih ve câiz olması için satıcının gayrı menkulu tahliye edip alıcıya teslim etmesi, ancak bu muâmeleden sonra o malı icarlaması ve kiralaması şart koşulmaktadır. Yani satıcı evini ve dükkânını boşaltıp sermaye sahibine teslim edecek, ancak bundan sonra tekrar o eve veya dükkâna taşınıp yerleşecektir. Meselâ, Ali, Ahmed'e bin akçe ödünç veriyor ve buna karşılık da evini alıyor. Lâkin Ali bu evden, içinde oturarak faydalanmayı değil; kiraya vererek istifade etme durumundadır ve Ahmed de bu evi Ali'ye devir ve teslim ettikten sonra kirada oturmak vaziyetindedir. Bu durumda Ali'ye: "Bu evi başkasına kiraya vereceğine, seneliği yüz akçeye bana ver" diye teklif etmekte ve bu teklif kabul edilmektedir.



Buna göre, Ahmed'in Ali'ye kira adıyla ödediği yüz akçe hakikatte bin akçenin % 10 oranındaki fâizinden başka bir şey değildir. Şayet bu fâizi ödemek için dolambaçlı yollardan gidilmeyip doğrudan fâiz muâmelesi yapılsa, hem evi önce boşaltıp sermaye sahibine teslim etme, sonra aynı eve taşınma gibi son derece saçma bir işleme ihtiyaç kalmayacak, hem de hileli ve eğri büğrü yollara sapılmayacaktır. Özü fâiz olan bir işlemi doğrudan icrâ edip bunun vebalini üstlenmek, buna ilâveten bir de samimiyetsizliğin ve sahtekârlığın vebalini yüklenmekten ve evi tahliye edip tekrar taşınma külfetini göze almaktan çok daha ehven bir şerdir. Bu türlü hilelerle Allah'ı kandırıp gazabından ve azâbından kurtulmak mümkün olmadığına, hatta samimiyetsizliğin en çirkin örneği olan bu türlü hileler İlâhî cezâyı ikiye katlamaktan başka bir şey temin etmediğine göre, bu çeşit hilelere başvuranlar halkı uyutmaktan ve kendilerini avutmaktan başka bir şey yapmış olmuyorlar. Buna kurnazlık mı, zavallılık mı demeli?