Hadis-i Şeriflerde Ribâ/Fâiz

İbn Mes'ud (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) ribâyı (fâizi) yiyene de, yedirene de lânet etti." Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin rivâyetlerinde şu ziyade vardır: "(Fâiz muâmelesine) şâhitlik edenlere de bu muâmeleyi yazana da..." (Müslim, Müsâkât: 25, h. no: 1579; Ebû Dâvud, Büyû’ 4, h. no: 3333; Tirmizî, Büyû’ 2, h. no: 1206; İbn Mâce, Ticârât 58, h. no: 2277)



 "İnsanlar öyle bir devre ulaşacak ki, o zamanda ribâ yemeyen kalmayacak. Öyle ki, (doğrudan) yemeyene buharı ulaşacak." Diğer bir rivâyette "...tozu ulaşacak" denir. (Ebu Dâvud, Büyû’ 3, h. no: 3331; Nesâî, Büyû’ 2, h. no: 7, 243; İbn Mâce, Ticârât 58, h. no: 2278)



Ribâ'dan buharın ulaşması, ribâ muâmelesine şâhidlik, kâtiplik yapmak veya ribâ yoluyla elde edilen kazançtan verilen ziyafetten yemek, böyle bir kazançla satın alınan hediyeyi kabul etmek gibi değişik şekillerde olabileceği belirtilmiştir. Bu durumda, Aliyyu'l-Kari'ye göre, hadis şu mânâyı ifâde eder: "Öyle bir zaman olacak ki, bu devrede kişi, bilfarz, hakikî fâizden kaçınsa bile, dolaylı şekilde gelecek fâiz bulaşmalarından kendini kurtaramayacaktır."



Bu hadis nokta-i nazarından, işlemlerinin esası fâize dayanan banka dâhil, bütün benzer kurumlar konusunda müslümanların dikkatli olmaları gerekir. Şu veya bu mülâhaza ve gerekçelerle, bulaşmak zorunda kalınan veya bulaşmak zorunda kalındığı zannıyla bulaşma şıkkı tercih edilen "fâiz"li muâmelelere, hiçbir sûrette kesin bir ifâde ile "fâiz değildir" veya "câizdir" diye fetvâ vermemek gerekir. Fetvâ, büyük mes'ûliyet işidir. Dâima ihtiyat şıkkını tercih etmek  en uygunudur. İslâm ulemâsının ittifakla  benimsediği umumî bir prensip mevcuttur: "Bir meselede helâl ve haram ihtimali beraberce var ve fakat birini tercihe karîne/delil yok ise, ihtiyaten haram olma şıkkı esas alınır. Yani şüpheli şeylerden kaçmak esastır. Dolayısıyla, fâiz şüphesi olan işlemlerin "fâiz olduğunu" esas alıp, kaçınmaya çalışmalı, kaçınamıyor isek tevbe ve istiğfarı elden bırakmamalıyız. Her hâl u kârda "haram değil" diye fetvâ vermekten kesinlikle kaçınmalıyız; aksi halde, ebedî hayatımızı mahvedecek bir hata olabilir.



Bütün ihtilallerin, sosyal fesatların, huzursuzluk ve ahlâksızlıkların temelinde "sen çalış ben yiyeyim" düşüncesi yatar, bunu da ribâ besler.



Amr İbnu'l-Ahvas (r.a.) anlatıyor: "Hz. Peygamber (s.a.s.)'i Vedâ Haccı sırasında dinledim, şöyle diyordu: "Haberiniz olsun, câhiliye devrindeki bütün ribâlar kaldırılmıştır, ödenmeyecektir. Sadece verdiğiniz ana parayı alacaksınız. Böylece ne zulmetmiş, ne de zulme uğramış olacaksınız. Haberiniz olsun cahiliye devrindeki bütün kan dâvâları kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvası da el-Hâris İbn Abdilmuttalib'in kan dâvâsıdır." Rasûlullah (s.a.s.): "Tebliğ ettim mi?" dedi. Cemaat: "Evet tebliğ ettin" dediler ve üç kere tekrarladılar. Rasûlullah (s.a.s.): "Ya Rabbi şahid ol!" dedi ve üç kere tekrar etti." (Ebû Dâvud, Büyû’ 5, h. no: 3334; Müslim, Hac 147; Tirmizî, Tefsir, Tevbe 2; İbn Mâce, Menâsik h. no: 76, 84)



"Altın altınla peşin olmazsa ribâdır. Buğday buğdayla peşin satılmazsa ribâdır. Arpa arpayla peşin satılmazsa ribâdır. Kuru hurma kuru hurmayla peşin satılmazsa ribâdır." (Buhârî, Büyû’ 54, 74, 76; Müslim, Musâkat: 79, h. no: 1586; Ebû Dâvud, Büyû’ 12, h. no: 3348); İbn Mâce, Ticârât: 50, h. no: 2160, 2259; Muvattâ, Büyû’ 38, h. no: 2, 636-637; Tirmizî, Büyû’ 24 , h. no: 1243; Nesâî, Büyû’ 41, h. no: 7, 273)



Ebû Saîd (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s.) zamanında bize bayağı hurma veriliyordu. Bu muhtelif cins kuru hurmanın bir karışımı idi. Bu bayağı hurmanın iki ölçeğini bir ölçek iyi hurma mukabilinde satıyorduk. Bu tarz Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kulağına ulaşınca şöyle buyurdu: "İki ölçek hurmaya bir ölçek hurma, iki ölçek buğdaya bir ölçek buğday iki dirheme bir dirhem olmaz." (Buhârî, Büyû' 21; Müslim, Müsâkat 98, h. no: 1594, 1595, 1596; Tirmizî, Büyû’ 23, h. no: 1241; Nesâî, Büyû' 41, 50, h. no: 17, 271, 272, 273; Muvattâ, 32, h. no: 2, 632)



"Hz. Bilâl (r.a.), Rasûlullah (s.a.s.)'a (iyi cins bir hurma olan) bernî hurması getirmişti. "Bu nereden?" diye sordu. Bilâl (r.a.): "Bizde âdi hurma vardı. Rasûlullah (s.a.s.)'ın yemesi için ondan iki ölçek vererek bundan bir ölçek satın aldık", dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Eyvah! Bu ribânın ta kendisi, eyvah bu ribânın ta kendisi, sakın öyle yapma. Şayet iyi hurma satın almak istersen elindekini ayrıca sat. Sonra onun parasıyla iyi hurmayı satın al" dedi. (Buhârî, Vekâlet: 11; Müslim, Müsâkat: 96, h. no: 1594; Nesâî, Büyû’ 41, h. no: 7, 271-272)



"Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurma ile, tuz tuzla başbaşa misliyle, peşin olarak satılır. Kim artırır veya artırılmasını taleb ederse ribâya girmiştir. Bu işte alan da veren de birdir." Bir rivâyette: "...cinsleri farklı ise müstesnâ" denir. (Müslim, Müsâkât: 82, h. no: 1584). Bir başka rivâyette (şu ziyâde) ifade edilmiştir: "...Bu çeşitler farklı olduğu takdirde peşin ise dilediğiniz gibi satın." (Bu hadisi, Buhârî hâriç, Beş Kitap rivâyet etmiştir: Müslim, Müsâkat: 81, h. no: 1587; Ebû Dâvud, Büyû’ 12, h. no: 3349-3350; Tirmizî, Büyû’ 23, h. no: 1240; Nesâî, Büyû’ 43, 44, h. no: 7, 274, 275, 276, 277, 278; İbn Mâce, Ticârât: 48, h. no: 2254)