L - Müslüman Akıl Maddenin Esiri Olamaz.

Sonra İslam, insan aklını maddi gücü etkilerinden kurtarır ve onu insanın hizmetine vererek gururunu kırar. Böylece insan karşısında madde, yerlerde sürünen bir vasıtadan ibaret kalır. Buna Kur’an-ı Kermiden birkaç örnem verelim:



“Size rızık olarak verdiğimiz en temiz ve güzel (şeyler)den yeyin.” (A’raf : 7/160)



“O halda o (yerin) omuzlarında yürüyün. (Allah’ın) rızkından yeyin.” (Mülk: 67/15)



“Yemin olsun sizi yer (yüzün) de yerleştirmişiz. Size orada birçok geçim vasıtaları yaratmışızdır.” ( A’raf: 7/10)



“Biz o (Davud)a sizin için, sizin muharebelerinizin şiddetinden korumak için giyecek (zırh) sanatını öğrettik.” (Enbiya: 21/80)



Görülüyor ki İslal, insan aklını madde ile büyülenip, onun etkisi altında kalmaktan kurtulmaya yöneltiyor. Dahaöncede Allah’ın yaratmadaki hikmeti, gökleri ve yeri HAK ile birlik yattığı gerçeği ve şeriat kanunlarının hikmeti üzerinde düşünmeye yöneltmiş, şeriat kanunlarınında: halk arasındahak ve adaleti ayakta tutmak ve yürütmek dememk olduğunu belirtmişti. Ayrıca onu dürüst bir toplum kurmak yoluna seevketmiş, onunda Allah ve eRasulünün gösterdiği hidayet çerçevesi içerisinde Allah’a, Rasulüne ve ülül emre, (İslam idarecilerine) itaat etmek demek olduğunu belirtmişti. Bir de ümmetler ve milletler hakkında, tarihin üzerinde dönüp dolaştığı Allah’ın adet ve sünnetine yönültmiş, bununda: Allah’a inanan, iyilik ve hayır uğrunda Allah’ınblahş ettiği lutuf ve nimetlerini kullananları yer yüzünde yerleştirip hakim kkılması anlamına geldiğini belirtmişti. işte Kur’an-ı Kerim de delili:



“(Dinine) yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir. biricik galiptir. Onlar, (o mü’minler) der ki,eğer kendilerine yer (yüzün) de bir iktidar mevkii versen, dos doğru namazı kılarlar. zekatı verirler. İyiliği emrederler. Kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar.” (Hacc:22/40-41)



Rezil ve kepaze olmak, Allah’ı inkan eden, lutuf ve nimetlerini yer yüzünde fitne efesat çıkarmada kullananların hakkıdır. İşte delili:



“Onlar yer (yüzün) de gezip de kendilerinden evvelkilerin akıbetinin nice olduğuna  bakmadılar mı? Onlar, kuvvetce kendilerinden daha şiddetli idiler. Toprağı ekmişler, alt üst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Demek onlara Allah zulm etmiyordu. fakat kendilerine bizzat kendileri zulm ediyorlardı.” (Rum: 30/9)



İşte Allah, böylelerinin nimetlerine riayet etmedikeri ve ayetlerini yalanladıkları zaman evlerini başlarına yıkar, planlarını alt üst eder. Bunlar, herşeylerinin başlarına yıkılmasıyle mazlum da olmazlar.



İslam, daha önce insan ruhunu Allah’a bağlamak, yalnız O’ndan korkmak ve O’ndan sakınmaya yönelttiği gibi; İnsan aklını da böylece maddenin etkisinden kurtulmaya yöneltir. Bundan dolayı insan aklı, maddi etkerlerle yolunu şaşırmaksızın, bunların tesiri altında kalmaksızın ve bunların hayatın özü ve biricik cevheri olduğu hissine kapılmaksızın bu güçlerden sıyrılıp çıkma ve etkilerini bir tarafa atma işine girişir. Böylece maddenin kölesi olmadan, madde uğrunda uçuruma yuvarlanmadan, maddi güçlerin bir bölümü demek olan işine hakim olarak, giriştiği işin meyvelerinden gereği gibi faydalanır.



İşte islam ile, diğer nizam, inanç ve fikirler arasındakiayrılık noktası budur. Bu arada islam, dünya gerçeklerini ve madde alemini hiç şüphesiz ihmal etmez. Tarih bu gerçeğin şahidi, olup bitenler bu hakikatin delilidir.



İslam dini, arap çölünde, maddi medeniyetten, yeryüzünün bazı ihtiyaç bölgelerinden gelip giden kafilelerle ülkelerine inen hiç denecek derecede az bir şey tanıyabilmiş olan memleketlerde doğmuştur. Bu memleketlerin halkı, şiir ve kabile harplerinden başka hiçbir şeye önem vermelişlerdir. Ne bir ilim dalında kafa yormuş, ne bir icad üzerinde düşünmüş, ne deneysel incelemeyi tanımış ve nede nazari bir fikri işlemişlerdir... Fakat İslam dini, buralar halkına, sanki ulu dağların zirvelerinden aşağı dökülüp ovaları ve dereleri dolduran bir sel gibi, kaynayıp dalgalanan bir hareket, ele avuca sığımaz bir canlılık kazandırmıştır. Buraların ölü halkını dirilterek, onların, insan hayatının her sahasında: ilimde, işde, harpte, siyasette, fıkıhta şeriat kanunlarında birden bire güçlü bir hareket girişmelerini sağlamıştır. Böylece müslümanlar, gerek, Mısır ve Hind’in astronomi, biyoloji, kimya, ve riyaziyat ilimlerini çabucak elde etmişler ve bu ilim pınarlarından kana kana içerek susuzluklarını doyasıya gidermişlerdir. Her ilim dalında, insanlığın müşterek bilgisini gayeye yaklaştırıcı önemli merhaleler kayd ederek geliştiren, canlı ve köklü katkılar yapmaya başlamışlardır. Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen bu başarılar tarihinin gözünden kaçmadığı gibi; asıl, özellikle Avrupa bu kıymetleri  muhafaza etmiştir.Zira, her nekadar Avrupalılar, cimrilik ve çekememizlik hastalığına tutulmuş, gerek Endülüs de gerekse Endülüs dışında önlerine diz çöküp örencilik yapmayı şeref saydıkları müslümanları beğenmiz olmuşlardır. Hatta onlarla çarpışmaya ve onları yer yüzünden sürüp çıkardıktan sonra görülmedik iğrençlikte sömürmeye koyulmuşlarsa da; Avrupa bütün yeni kalkınmalarını müslümanların gerçekleştirmiş olduğu bu büyük başarı üzerine kurmakta, ortaya koydukları bu ilimlerin ışığında yürütmektedirler.



Tüm  Avrupa ilmininüzerine oturduğu yeni tecrübecilik ekolü, deney metodu, -bizzat Avrupalıların itirafı ile-katkısız İslam mirasıdır. H.R. Gibb. “İslamda Yeni Yönelişler” adlı eserinde şöyle diyor:



“İnanıyorum ki, müslüman araştırıcıların kurdukları detaylı ve ince gözlemcilik, bilimsel bilginin gelişmesine maddi ve el ile tutulur bir şekilde yardım ettiği, herkes tarafından ittifakla kabul edilen gerçeklerden biridir. Hiç şüphesiz ki, deney metodu Avrupaya, orta çağda, bu gözlemler yoluyla girmiştir.” Şu itirafta bile,-gerek nazari gerekse deneysel ilimlerin ilerlemesinde müslümanların, müslümaniken, el ile tutulur gayretlerinin isbatına yeter delil mevcuttur.



Yalnız, onlarıniçerisinde büyük merheleler kat ettikleri- bu maddi ilerleme, onları üzerinde ulundukları hidayet yolundan asla sapıtmamış ve insanlıklarından etmemiştir!... Ve işte İslam’ın meziyeti...



Evet, maddi ilerleme müslümanları asla şaşırtıp yanıltmamış ve onlar bu sayede kat’iyyen Allah’tan Alah’ın yolundan, Allah’a ibadetten ve hidayeti uyarınca hareketten geri durmamış ve ilgilerini kesmemişlerdir.



Evet, madde onları asla sapıtmamış ve onlar böylece ruh ve mana aleminden ilgilerini kesmemişlerdir.



Onları haktan asla ayırmamış, onlarda ilimlerini bu sayede şer yolunda kullanmamışlardır.



Onları doğru yoldan şaşırtmamış, onlarda böylelikle, bugün garbın başına bela olan iğrenç maddecilikle, bugün garbın bela olan iğrenç meddeciliğe -materyalizme- dönmemişlerdir.



Onları imanlarından etmemiş, onlar da bu sayede, -kendilerinin ilerici kişiler oldukları iddiasıyla -ahlaklarını kaybetmemişlerdir.



Tamamen aksine olarak ilim imanın gölgesinde yürümüş, keşifler yapmış, hayır yolunda ilerleyerek her gün bir başka yeniye ulaşmıştır. Çünkü ilim, Allah yolunda yürümektedir.