E- Hedef, Kayıtsız Şartsız Allah'a Bağli Kalmak Ve O'na  Dönüşü Unutmamaktır.

İslam, ilerde geniş olarak  açıklayacağımız gibi,  insanı   bu  sınırları  çizilmiş ve  delilleri apaçık  gösterilmiş olan  hedefe  ulaştırabilmek için   yaradıcısına sevkeder. Araya  hiç bir engel  sokmadan, doğrudan doğruya  Rablarına ulaşır onları:



“Ey insan  o “ lütuf  ve” keremi bol Rabbına  karşı  seni aldatan ne? O Rabbına karşı” ki seni yaratan,  “ şu” salim uzuvlar (ı) veren, “onları bir biriyle  denk yapmak  suretiyle” sana nizam ve itidali  bahşedendir. O. Seni  dilediği gibi  her hangi bir  sürette  terkib edendir. O.” ( İnfitar: 82/6-8)



“ Ey insan, hakikat sen Rabbına “kavuşuncaya” kadar durmayıp dediğine eksin, nihayet  Ona ulaşacaksın.” (İnşikak: 84/6)



 “Yemin olsun, insanı  biz yarattık. Nefsinin ona ne  vesveseler vermekte olduğunada  biliriz. “ Çünki” biz ona  şah damarından daha yakınız.” ( Kaf: 50/16)



Bu Allah’a dönüş, islam akidesinin can damarı ve İslami terbiye yolunun hareket noktasını teşkil eder. Kanun, nizam,yön verme icraatta bulunma adına ne varsa, hepsi bu, Allah’a bağlanış duygusunun filizleridir.İnsan hayatı, ideal yolunda ancak bu duygu ile ilerler.



Bu yüce duygu, halkı, Rablerine bağlar ve insanlar hiç bir zaman ve hiç bir konuda yaradıcılarından ayrı kalmazlar. Genç, kuvvet, hakimiyet ve otorite adına ne varsa hepsinin yalnız Allah’ın elinde olduğunu asla hatırlarından çıkarmazlar. Zira o, değil her türlü  kuvvet ve otoriteyi elinde tutmak; yer yüzünde ne varsa, bütün dünyada kim varsa, hepsi onun malıdır, onun mülküdür:



“Her şeyin mülk “ve tassarrufu” kendi elindedir.” (Yasin: 36/83)



İşte bundan dolaylı insanlar, Ondan başka hiç bir kimseden hiç bir şey beklemezler; Ondan başka hiç bir kimseye asla kulluk etmez ve hiç bir ferdin önünde eğilmezler. İş te bundan dolaylı, kalp ve ruhları donuk değil, tam bir hareket ve canlılık içerisindedir. Herkesin kendilerinden başka bir özelliği olmadığını bilirler ve el birlik olarak Allah’a, Allah’tan olan her şeye doğru uçuşurlar adeta...



İnsanlar işte böylece Rablarına dönerler, hidayetine girerler ve yolundan yürürler. Ne bir başka kimse, nede bir başka kuvvetin uydusu olurlar ve ne de Rabları ile hiç bir alakası olmayan yer yüzü prensip ve ceryanlarının ardına düşerler, Çünkü onlar iyi bilirler ki, kaynak olarak yaratıcılarına dayanmayan her şey, zayıftır, hiçtir, kayıptır, boştur, başlamadan bitmiştir. Hakiki kuvvet Allah’ın kuvvetidir. Gerçek hakimiyet Allah’ın hakimiyetidir. En doğru yolda onun yoludur. İşte bunu böyle bildikleri için, buna böyle inandıkları için; kalpleri rahattır, ruhları huzur içerisindedir. Yer yüzünde onların hayatı bir başka salah ve bir başka refah mahiyeti taşır.



İnsanlar, elbirlik yaratıcılar dönüp ona samimi sarılınca, bütün yer yüzü kuvvetleri yanında -tamamen Allah’tan alarak kendilerine mal ettikleri- şahsi kuvveterini hissetmeye başlarlar. Birde bakmışsın ki bunlar, birşeyler yapabilen kuvvet yön veren kuvvet, iradesini kabul ettiren kuvvet haline gelivermişler; yapan, onaran, şaheserler kuran kuvvet olmuşlar ve yaratıcılarının onlara amade kıldığı her türlü kuvvet enerjileri değerlendiriyorlar; bütün enerji kaynaklarını Allah’ın iradesi yönünde seferber ediyorlar:



“O, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini kendi “katı”ndan size rametti” ( Casiye:45/13)



Görülüyor ki, bu kuvvet acizlik tanımaz. Bu kuvvetin önüne asla durulamaz. Vasıtalar bu gücü zayıflatamaz. Bu kuvvet, azmini Allah’tan alarak hedefe varıncaya kadar çalışır durur.



Rabbına kayıtsız şartsız bağlanan her insan, ondan geldiğini ve ona döneceğini pekala bilir. Herkesin, onun yüce kutretinin eseri olduğunu ve neticede yine ona dönecğini görür:



“Şimdi insan hangi şeyden yaratıldı? “İbretle” baksın. O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır ki (erkeğin) arka kemiği ile (kadının) göğüs kemikleri arasından çıkıyor o. Şüphe yokki (Allah) onu (tekrar diriltip hayata) dondürmeye elbette kadirdir. O gündeki (bütün) sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır. Artık onun için ne birkudret, ne de bir yardımcı yoktur.” (Tarık:86/5-10)



“Öldürecek de diriltecek de şüphesiz biziz, biz. Dönüşte ancakbizedir.”(Kaf: 50/43)



“Şüphe yokki, (bütün) arza ve onun üzerinde bulunan kimselere biz varis olacağız, biz. Onlar (nihayet) ancak bize döndürüleceklerdir.” (Meryem: 19/40)



İşte onu tanıyanlar, bundan dolayı herşeyde sırf O’na baş vurur  ve her işin hallini yalnız ondan beklerler. Ondan başka hiçbir kimseye sığınmazlar.



Yaradıcılarına tam bir ihlasla sarılırlar ve herkesin insanlıkta müşterek olduğunu hissederler. Hiçbir kimsenin insan olarak diğerinden farklı olmadığnı ve herkesin Allah’ın iradesinin birer eseri olduğunu kalplerinin derinliklerinde her an duyarlar. Sonra, bütün insanlığın birtek kişiden halk edilmiş olduğunu ve bunun, neyi ifade ettiğini pek ala bilirler:



“Ey insanlar, Sizi birtek candan yaratan, ondan onun zevcesini vucuda getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten rabbınız (a karşı gelmek) ten çekinin.” (Nisa: 4/1)



Böylece, birbirlerine baka-baka, birbirlerini yüce hedefe teşvik ede ede kalpleri birer pırlanta olur. Aralarında Hz. Ademden kalma ezeli akrabalık icabı, karşılıklı yardımlaşma ve sevgi kök salar. İçlerine kavga ve ayrılık asla giremez.