C- Hedef- Irk, Renk, Yurt v.b. Ayırımlara Yer Vermeksizin - Bütün İnsanlık...

Daha ilk adımda... Mekke devrinde... Müslümanlar, henüz tek tek sayılabilecek kadar az ve her türlü otorite ve kuvvetten mahrum iken, Kur’an,ı Kerim, İslam davetini alem-şumul olduğunu ve bütün insanlığı kendine çağırdığını kararlı bir şekilde ilan ediyor. Mekke’da nasil olan ilk surelerden, “Tekvir” suresindeki:



“Bu din, bu İslam, bütün alemlere çağrı, davet ve hidayettir.” (Tekvir: 81/27)



Mealindeki ayet,i kerime, bu karar ve ilanın ifadesinden başka birşey değildir.



Yalnız Arab’a, yalnız Mekke’lirere, yalnız Kureyşlilere değil; alemlere... Yer yuvarlağının her yerinde, bütün alemlere... Bütün milletlere... Bütün insanlara... Zira, Allah’ü tealanın terazisinde bir Arapla bir Acem, (Arap olmayan) arasında zerre kadar fark yok. İnsanlar arasında farklılık ölçüşü, takva: Allah’tan korkma ve hidayet: Gösterdiği yolda yürmedir. Başkaca bir üstünlük-alçaklık ölçüsü yoktur İslam’da...



“Ey insanlar, biz sizi “sırf” bir birinizle tanışasınız diye, büyük büyük cemiyetlelre, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah yanında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır.” (Hucurat: 49/13)



Vatan, ırk, oymak, soy ve sulale tanımayan bir davet... İnsanların dünyada icat ettikleri ve çerçevesi dairesinde galip ve hakim olmaya çalıştıkları uydurma engellerden hiç birin tanımayan davet bu!..



İnsanları bir takım grup, renk ve ırklara bölmeyen davet... Bu davet, ideal (insanlığı) oluşturan  cevher ve inciyi insan kalbine yerleştirdiği için, doğrudan doğruya insanın kalbi ile temas kurar; kalbin derinliklerine girer ve insanın bütünduyguların sarar.