Âhiret; Anlam ve Mâhiyeti

Âhiret, kelime olarak Arapçada son, diğer, sonra gelen demektir. Âhiret, dünya hayatını takip eden, ona benzeyen yönler olduğu kadar, benzemeyen yönlerin de olduğu daha değişik ve ölümsüz bir hayattan, ebediyet âlemine ait çeşitli merhaleler ve hallerden ibarettir. "Yakîn" ise, gerçeğe uygun ve herhangi bir şüphe ile ortadan kalkmayacak şekilde şek ve şüpheden uzak olan sabit ve kesin bir inanış, şüphe karışmayan kesin bilgi demektir.



Âhiret inancı, Allah’ın varlığını kabul eden hemen hemen bütün din ve düşünce sistemlerinde (tabii bu arada hıristiyanlık ve yahudilikte de) mevcuttur. Kur’an’da Hz. Nuh, İbrahim, Yusuf, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin kendi ümmetlerine âhiret akidesini telkin ettikleri ifade edilir.[318]



‘Ahiret’, ahir kelimesinin dişil şeklidir ki, son, sonra olan demektir. Evvel (ûla) kelimesinin karşıtıdır. 



‘Ahiret’ kavram olarak, öbür dünya, ölümden sonraki hayat demektir. Kur’an’da çok sık yer alan bu kavram, bazen ‘yevmü’l ahira-ahiret günü’, ‘darü'l ahira-son   yerleşim yeri’ şeklinde, ifade edilmektedir.



Dünya hayatı için ilk (ûla), ölümden sonraki hayat için ise ‘ahiret (son hayat)’ denmiştir. Bu anlamda dünya, yakın ikamet yeri, ‘ahiret’ ise son ikamet yeridir. Kur’an, ‘ahiret’ kamramını sık sık dünya kelimesi ile birlikte kullanmaktadır.



Her ikisi arasında sıkı bir ilişki vardır. Ahiret dünya hayatını takip eden, ama ölümsüz bir hayatın adıdır. Bir başka deyişle ‘ahiret’, dünya hayatının sonuçlarının alınacağı, dünya hayatının değerlendirileceği zamandır. Kelime anlamı yönunden, sonradan gelen olduğu için, insanın ölümüyle başlayan bir hayattır diyebiliriz.



İslâma göre, hayat ölümle bitmiyor ve dünya hayatı da sonsuz değildir. Günün birinde tıpkı diğer canlılar gibi dünya hayatının tümü sona erecek, yani Kıyamet gerçekleşecektir. Kur'an bir taraftan Kıyametin mutlaka olacağını vurgularken, diğer taraftan da bu olaydan sonra başlayacak ‘ahiret hayatına’ ilişkin sahneleri gözler önüne sermektedir.



Dünyanın ölümü ‘zelzele saati’[319], ‘Kıyamet günü’[320] adıyla anılır. O gün gelince İsrafil isimli melek ‘Sûr’ denen bir alete üfleyecek ve Kıyamet saati başlayacak. Sûr'a ikinci üfürülüşten sonra insanlar dirilip 'mahşer' yerinde toplanmaya başlayacaklar.[321]



Kıyamet olayı olurken gökler yarılacak, güneş dürülecek, denizler kaynayıp kabaracak, dağlar yürütülecek ve atılmış yün haline gelecek, hem yer hem de gökler şekil değiştirecek.[322] 



Kıyamet olayından sonra yeniden diriliş başlayacak ve insanlar hesap vermek üzere mahşer’de bir araya gelecekler. İnsanlar öldükleri yerden Allah’ın izniyle kalkacaklar ve belli bir hedefe doğru yürüyecekler.[323] Bu hedef, yaşanılan hayatın hesabının verileceği haşr olma (toplanma) yeridir. Yapılanların değerlendirileceği, iyinin ve kötünün ortaya konacağı, ilâhí teraziyle (mizan’la) amellerin tartılacağı, mutlak adaletin gerçekleşeceği yerdir.[324]



İnkârcılar böyle bir günün olmayacağını kabul ederler. Böyle bir zamanın gelmeyeceğine  inanırlar. Kendi akıllarınca bunu isbatlamaya çalışırlar, hatta bu haberleri veren peygamberle ve Kur’anla alay etmeye kalkışırlar. Ancak Kur’an kesin ifadelerle bütün bu olayların olacağını, inkârcıların  reddetmelerinin sonucu değiştirmeceğini haber veriyor.[325]



Mahşer meydanında herkes hayatının hesabını verecek. Bu hesap görme işi yazılı belgelerden olacaktır. Bilindiği gibi Kur’an, insanların yaptıklarının ‘Kiramen-Kâtibín’ melekleri tarafindan yazıldığını haber veriyor.[326] Hesap zamanı melekler tarafından yazılan bu ‘amel defteri’  ortaya konacak ve ona göre bir değerlendirme yapılacak. Çünkü amel defteri insanın yaptığı her şeyi içerisine almaktadır.[327]



İlâhí adalet terazisi ‘mizan’da amellerin tartılmasından sonra, tartısı ağır olanlar, yani dünyada müslümanca yaşayıp çok sevap kazananlar kurtulacak; tartıları hafif gelenler, yani dünyada iken inkâr edenler ve Allah’a karşı gelenler hüsrana uğrayacaklar.[328]



Ahiretteki kurtuluş (felah); Cennet ve Allah’ın rahmeti, hüsran (zarara uğramak) ise, Cehennem ve sonsuz üzüntüdür. Cennet, sonsuz nimet ve mükâfat yeri, Cehennem ise, sonsuz azap ve ceza yeridir. Dünyada iken Allah’ı razı etmeye çalışanlar, Allah’a teslim olarak salih amel işlemeye çaba harcayanlar, bunun sonucunu orada mükâfat olarak göreceklerdir. Dünyada iken Allah’ı tanımayan, kendi hevasına (aşırı istek ve tutkularına) uyarak, Allah’ın emir ve yasaklarını çiğneyenler, ahireti inkâr ederek sürekli günah işleyenler de bunun karşılığını alacaklardır. Kim zerre kadar hayr işlerse onun karşılığını, kim de zerre kadar şer işlerse onun karşılığını görecektir.[329]



Dünyada iken mü’min olarak iyilik yolunu seçenler sayısız nimet içinde olurlar.[330] Dünyada mü’minlerle alay edip, günah işlemeye devam edenler ise ceza yerine gönderileceklerdir.[331]



(Ahiretle ve oradaki olaylarla ilgili çok sayıda âyet ve hadis bulunmaktadır. Biz bir kaç örnekle yetiniyoruz.)



Kur’an Ahiret gününe ‘Din Günü’ de diyor. Yani karar günü, insanlar hakkında kesin hükmün verileceği, hesapların görüleceği gün demektir.[332]



        



Ahiretin Diğer İsimleri:



        



Kur’an ahiret gününe bir çok isim vermektedir. Ahirete bu kadar ismin verilmesinin sebebi onun pek çok yönüne dikkat çekme ve gün hakkında daha fazla bilinç vermek içindir.



Ahiretin, ‘yevmü’l kıyame-Kıyamet günü’, ‘yevmü’l hesap-hesap günü’ gibi bilinen adlarını yanında bazı isimleri de şunlardır:



‘Yevmü’l hurûc’, çıkış günü[333],



‘Yevmü’l ba’as’, diriliş günü[334],



‘Yevmü’l cem’’, toplanma, bir araya gelme günü[335],



‘Yevmü’l huld’, sonsuza dek sürecek gün[336],



‘Yevmü’l azife’, yaklaşan gün[337],



‘Yevmü’l karar’, devamlı yerleşme günü[338],



‘Yevmü’l Fasl’, kesin karar günü[339],



‘Yevmü’l hasre’, pişmanlık günü[340],



‘Yevmü’l ma’lûm’, bilinen gün[341],



‘Yevmü’t teğâbûn’, aldanma günü[342],



‘es-Sa’a’, saat, an[343],



‘el-Hâkka’, gerçek olan[344],



‘el-Karia’, büyük olay[345] ve diğerleri.[346]



        


ÂHİRETE İMAN
A harfi