Bu hatadan kurtulmanın yolu Kur'an'a ve yine O'nun istediği gibi topyekûn sarılmaktan geçer.

[34]



İslâmı, O’nun güzelliklerini, O’nun insana kazandırdıklarını, İslâma uymakla elde edilebilecek kazançları, Allah’ın vereceği mükafati (va’ad) ve vereceği cezayı (va’id) bilmeyenler, bu gibi konularda cahilce hareket edenler hidâyetten saparlar.[35] Bilgisizlik insanı hem doğru olandan ayırır hem de kişiyi belli konularda taassub sahibi yapar. Kişinin bilmediğini bilmemesi ise daha büyük bir kayıptır. Böyleleri kendi hevalarına uyarlar, bildikleri az şey üzerinde inatla dururlar, sapıklıkta olsalar bile kendilerini kolay düzeltemezler.



Elde edilen bilginin yanlış kullanılması da insanı dalâlete düşürebilir. İlim, insanlara gerçeği göstermesi  ve hakikate ulaşmasında bir ışık olması gerekirken; insanlar bilgiyi gereğince kullanmıyor. Hatta çoğu zaman Allah’tan gelen hidâyet, yani İslâmın ilkeleri bilimsel gerçeklere ters diye iddia edilmekte, böylece onlardan yüz çevirilmekte. Günümüzde bilim son derece gelişmiş olmasına reğmen insanlığın çoğu Kur’an’ın dalâlet dediği çizgidedir.



Kimileri de insanlara hükmetmek, onların sırtından geçinmek, ya da başka amaçlar için din’den ögrendiği bilgileri yanlış yerde ve kendi çıkarı için kullanır, hem kendi sapar hem de başkalarını saptırır.



İnsanın kalbinden ‘Ahiret’ inancı kaybolduğu an, o derin bir sapıklığa düşer. Ahiret inancı şüphesiz insana hayat gerçeğini öğreten en önemli bilgidir.[36]



Lehve’l hadis’e (boş, işe yaramaz, insanı Allah’tan ve O’na itaattan uzaklaştıran her türlü söz ve meşguliyete)  müşteri olanlar da hidâyetten uzaklaşırlar.[37] Bu gibi sözler ve uğraşılar kişiye bir fayda sağlamaz ama onu Allah’tan ve kulluk görevlerinden uzaklaştırır, onu dalâlete düşürür.[38]